Türk halk dehasına iman etmiş birkaç münevverin zaman zaman gazete ve mecmualarında alevlendirdikleri münakaşalar haricinde, Karagöz tetkikleri, henüz memleketimizde layık olduğu ehemmiyet derecesine yükselememiştir. Bu meseleye temas eden her müdekkikin görmek mecburiyetinde olduğu gölge tiyatrosunun geniş bir tekâmül tarihini çizen Jakob’ un kitabından (1) ve Ritter’in mesaisinden (2) mâdâ Avrupa mecmualarında çıkan müteaddit makaleler (3) ne kadar etraflı olurlarsa olsunlar bu sahaya ancak Türk yazıcılarının ilave edecekleri çok şeyler mevcuttur. Prof. Jakob adı geçen kitabında gölge tiyatrosunun (bu arada Türk gölge tiyatrosunun – Karagöz’ün) menşei ve tekâmülünü vâkıfane bir şekilde izah etmesine rağmen henüz bu husustaki vesikaları tamamıyla tüketmiş addedilemez ve kendini bu sahaya hasredecek dikkatli bir mesai, gölge tiyatrosunun İstanbul’da temerküzü neticesi Karagöz’e inkılabından sonra geçirdiği tekâmül kısmına ait aydınlatıcı vesikalar bulabilir. Ve işte asıl bizi alakadar eden cihet gölge tiyatrosunun menşeinden ziyade Karagöz’ün İstanbul muhitinde teşekkülünden sonraki safhasıdır. Selim Nüzhet Bey Türk Temaşasında (4) bizde bu meseleye temas eden bütün yazıcıların yaptıkları gibi Jakob’ un kitabından satır satır mülhem olup giriş ve tarihi malumat kısmını tamamıyla ona medyun olduğu halde sırf indi bir mütalaaya istinat ederek söylediği şeyler meseleyi haddizatında pek sarih olduğu halde lüzumsuz bir mugalataya boğmaktadır.
Selim Nüzhet Bey adı geçen kitabında (Karagöz – Meddah – Ortaoyunu) mihveri etrafında topladığı malumatın bilhassa kendi yetiştiği zamana ait şahıslar ve oyunlar hakkındaki kısım fevkalade kıymetli ve teşekküre değer bir mahiyet arzetmekle beraber Jakob’dan aldığı tarihi menşe kısmında müellifi hiç anlamamaktan doğan bariz hatalara gark olunmuştur ki bu her halde Almanca olan kitaptan ikinci bir elden istifade etmiş olmasından neş’et etmiş olsa gerektir.
Kitabında “Doktor Kahob Karagöz’ün Çinlilerden Moğollara geçtiğini” diye bir ifade kullanıyor, bu meseleyi şöylece bir göz atmış herkes bilir ki Jakob böyle bir istilâhı bu yerde katıyen istimal etmez; daima gölge tiyatrosu tabirini kullanır. Halbuki bu tiyatro tekniği Çin, Siyam, Cava, Orta Asya memleketleri, Mısır, Suriye, 16. Asırdan itibaren Avrupa ve şimal memleketleri gibi geniş bir coğrafyanın malumudur. (5). “Zaten bize Arap ve Acem’den çok şeyler geçtiği..” yolunda ileri sürdüğü mütalaa tamamiyle yersizdir. Elinde reddedilmez vesikalar olsa bile gölge tiyatrosunun Çin’den intişarı yolunda Jakob’un ileri sürdüğü faraziye reddedilmiş olmaz. Çünkü Türkiye’ye Çin’den gelen yollar Acem ve kısmen Arap memleketlerinden geçer. (6) Selim Nüzhet’in ileri süreceği mütalaa ve vesikalar eğer hep bu Arap – Acem mihveri etrafında dolaşacaksa Jakob’u takviyeden başka bir şey yapmış olmayacaktır.
Çuvala doldurulmuş vesikalardan (Osmanlı Müellifler) gibi kocaman bir kitap çıkarmak “Osmanlı Alimlerine” has bir keyfiyetti ve onlarla beraber bir sır olarak mezara gitti. Prof Jakob bu hususta söylenebilecekleri söylemiştir ve buna ilave olarak bir şeyler katabilecek Türk müdekkkiki henüz mevcut değildir. Karagöz’e gelince, bütün menşe ve tekamülünü gölge tiyatrosunun menşeine bağlarsak, bizim için asıl çalışma sahası bütün vuzuhu ile önümüzde açılır. Zaten işin en lüzumlu olan bu tarafı Selim Nüzhet’i de sürüklemiştir; zira eserinin en ziyade işe yarar olan kısmı gölge tiyatrosunun İstanbul’da tavazzuundan sonra meydana çıkan Karagöz’e ait kısmıdır. Nitekim Sabri Esat Siyavuşgil Eminönü Halkevinde verilmiş, bilahare kitap şeklinde de intişar etmiş bir konferansında tarihi tekamülü tamamiyle Jakob’a istinaden – arada sırada bazı yeni tarihi kayıtlar ilave ederek – verdikten sonra bu oyunun – Karagöz – bilhassa İstanbul’da teşekkül ve inkişaf ettiği meselesini bir taslak halinde vazetmiş ve 1940 – 41 ders senesi halk edebiyatı medhal yaparak Karagöz’e dair verdiği bir sömestreden az bir müddet devam eden serbest derslerinde daha geniş olarak temas etmek fırsatını bulmuştu. Mumaileyhin bu kısa fakat orijinal mesaisi ileride daha semereli bir şekilde inkişaf ümitlerini ihsas ettiriyor.
O haklı olarak – bu yolda metotlu ve bilhassa dikkatli bir surette hareket edecek her müdekkikin yapacağı gibi – Karagöz piyeslerinde tecelli eden bütün içtimai hadiselerin İstanbul’da cereyan ettiğini söylemekte, Balkanlara ve Anadolu’ya doğru intişar eden bu oyunun koyu mahalli hususiyeti yüzünden kısmen mahalli tesirlere tabii kısmen de muhitin zevkine göre tabii bir istifaya tabi olduğunu kaydetmektedir. Ayrıca oyundaki tiplerin İstanbul’a has vasıflar taşıması da buna ilave edilecek olursa Karagöz perdesinin İstanbul içtimai hayatının satirik bir aynası olduğu meydana çıkar ki bütün bu işaretlerden henüz memleketimizde emeklemek vaziyetinde olan Karagöz tetkiklerine hangi istikametten başlanılması lazım geldiği tamamıyla meydana çıkar.
Şimdiye kadar hiçbir teşebbüs garplıların gayet vâkıfane yaptıkları tarihi tetkikat ve metin neşri tecrübeleri müstesna olmak üzere Sabri Esat Siyavuşgil’in yaptığı – küçük ve ıslaha muhtaç olmakla beraber – çalışmaları kadar faydalı olmamıştır. Karagöz tiplerinin – mükaleme ve tasvir tekniği bakımından – ve piyeslerinin birbirine muvazi olarak İstanbul’da cereyan etmiş tarihi ve sosyolojik hadiseler cephesinden halk psikolojisini meydana koyacak şekilde işlenmesi lüzumu memleketimizde süregelen bu yoldaki anlaşamamazlıklara bir son verecek ve ilim aleminde şimdiye kadar süregelmiş Karagöz tetkiklerine yeni bir mecra açacaktır. Şüphesiz bunun için de ilk önce Karagöz piyeslerinin neşredilmesi lazımdır. Şimdiye kadar Avrupalı birkaç müsteşrikin yaptığı neşir ve tercümeler (7) İstanbul’da Arap harfleriyle edebi üsluba sokulmak istenirken orijinalitesi az çok bozulmuş mahdut piyeslerden başka bir neşir mevcut değildir. Memleketimizde Karagözle uğraşan mahdut birkaç zatın elinde gerek şimdi bulunmaz olan bu tablardan ve gerekse eski hayacilerin repertuarında mevcut olan el yazması olarak intikal etmiş piyeslerin kopyaları mevcut olduğunu zannediyorum. Ayrıca henüz hayatta olan birkaç Karagözcünün repertuarı ile bazı eski ailelerde ecdattan kalmış yadigarlar bu yekuna ilave edilirse bu piyesleri neşir işi için mukaddem bir toplama ameliyesine ihtiyaç olduğu meydana çıkar ki bu iş bir an önce yapılmalıdır. Şimdiki halde İstanbul’un en iyi Karagözcüsü olduğu erbabı tarafından tasdik edilen İrfan Açıkgöz’ün sandığını gördüm ve merhum Hayâlî Memduh Bey’in sandığının da oğlunun yanında olduğunu haber aldım ki bunların hiç birisi sanatlarına artık devam edecek vaziyette olmadıklarından ellerinde mevcut vesaiti hemen satmak üzeredirler. Teşebbüslerim lazım gelen alakayı uyandırırsa inşallah bu iki hazine dağılmaktan kurtarılmış olacaktır. Şimdiki halde inkılap müze ve kütüphanesinde bir karagöz odası mevcut ise de (8) işin derecei ehemmiyetine nisbetle bunun kafi gelmeyeceği aşikardır. İstanbul’da belediyenin mali yardımları ve himayesiyle bu işten en ziyade anlayan Prof. Ritter’in himayesinde bir Türk Temaşası Enstitüsü’nün kurulması zamanı çoktan geçmiştir. Bu hususta yapılacak herhangi bir teşebbüse bütün İstanbullu münevverlerin koşacaklarından eminim. Bu suretle teşekkül edecek müessese başlangıçta ne kadar mütevazi olursa olsun bütün malzemeyi topladıktan sonra yavaş yavaş emin ve sarsılmaz bir şekilde şimdiye kadar yapılan tetkikatı sistematik bir surette tamamlayacak ve bize asıl lazım olan şeyi, sahibi selahiyet gençleri yetiştirecektir.
Şarka ait her şeyle alakadar olan müsteşriklerden ve biz de yeni yeni uyanmaya başlayan “Folklore” meraklılarından mâdâ bu Karagöz meselesine zaman zaman temas eden ve uyandırdıkları alaka bir müddet devam eden günlük gazete muharrirleri ve mecmuacılarını da burada üçüncü ve karakteristik birer (Karagözcü grubu) olarak anmadan geçmemek lazımdır. Bu meselenin gazetecileri alakadar etmesi Ahmet Rasim’den başlar; merhum muhtelif fırsatlarla eski İstanbul hayatına dair tablolar çizerdi ki bu meyanda en kıymetli yazıları Türk Temaşasına ve külhan belgelerine ait olanlardır.
- Dr. Gerorg Jakob, Geschicte des Schattentheatre in Morgen und Abendland. 2. Auflage, Hannover 1925. Eserin Türklere ait kısmının tercümesi Orhan Şaik Gökyay, Türklerde karagöz, Eminönü Halkevi neşriyat 1938. Müellifin bu mevzua ait gerek kitap halinde gerekse makale halinde başka yazıları vardır.
- Dr. H. Ritter, Karagös Türkische Schattenspiele 1 Die Blutpannel, 2 Die Falsche Breut, 3 Die blutige Nigar. Almanca tercüme ve notlar ilave edilerek Karagöz piyeslerinin en güzel neşrini teşkil etmektedir. Müellif şimdi ikinci baskısını hazırlamaktadır.
- Bu hususta yukarıda ismi zikredilen Jakon’un kitabının notlarına bak. ZMG de bu mevzuda bir çok makaleye denk geldim. Karagöz bibliyografyası hakkında bir makale yazmak niyetindeyim.
- Selim Nüzhet, Türk Temaşası (Meddah – Karagöz – Ortaoyunu) İstanbul 1930, bu kitapta Türk temaşasının üç cephesi hakkında ekserisi ağızdan naklen mühim tafsilat verilmektedir. Bilhassa bu şubelerin son mümessillerinden toplanılan eşya resimleri şayânı dikkattir.
- Bknz. >>Sabri Esat Siyavuşgil, İstanbul’da Karagöz 1938. Eminönü Halkevi.
- Fazla olarak Jakob’da bulunan ve meseleyi artık münakaşa götürmez bir şekilde halleden deliller, gölge tiyatrosunun Arap ve Acemlerden evvel Türkler arasında intişar ettiğini göstermektedir. Jakob’un kaydettiği gibi Çinlilerden Moğollara geçmiş bir oyunun aynı etnolojik camia içinde beraber yaşayan Türklere Acemlerden sonra geçmesine hiçbir surette imkan yoktur. Bu hususta İran menbalarından alınma delilleri Jakob zikretmiştir. Ayrıca müellifin Jakob’dan yanlış olarak naklettiği Mısır’da vücuda gelmiş bir yazımda lügatte bulunan filolojik delillerde bunu reddedilmez bir hale getirmektedir. Jakob’da Kuburcak şeklinde mevcut bu kelimeyi Selim Nüzhet Bey Kolkorçak şeklinde nakletmektedir. Acaba muhterem müellif bu kelimeyi tashih edecek yeni delillere mi rastladı?
- Bu konuda Jakob’un karagöz kitabına müracaat edilmelidir.
- Müzenin küçük bir odasında toplanan bu koleksiyon pek zayıftır. Tasvirler sekiz kanatlı buzlu camlı bir paravan arkasında teşhir edilmektedir ki bu bana Katip Salih’in Karagöz’de inkılap yaparken kullandığı buzlu camdan perdeyi hatırlattı, ki bilahare tasvirler harap ettiği için terkedilmişti. 50 parça Karagöz tasviri bulunmaktadır. Ayrıca ortaoyunu levazımatı ve Kavuklu Hamdi’nin oyunlarından ikisini tasvir eden iki tablo mevcuttur. Ayrıca harap bir şekilde muhafaza edilmiş bir kukla camekânı vardır. Koleksiyonun en güzel parçası duvara boydan boya gerilmiş güzel bir Karagöz perdesidir.
M. Tahir Alangu – Yeni Türk Dergisi – 1933