Osmanlı Devleti’nin hüküm sürdüğü tüm bölgelerde gölge oyunu Karagöz sanatını görebilmek mümkündür, Kuzey Afrika ve Balkan ülkelerinin tamamına Karagöz sanatı yayılmıştır. Her ülkede ismi farklı olmakla beraber tüm ülkelerdeki isimler hep “Karagöz” kelimesinin çeşitlemeleridir. Karagoz, Karakoz, Karaguz, Karagiozis gibi. Arap coğrafyasında bugünkü Mısır’ın olduğu topraklarda 1250 – 1517 yılları arasında hüküm süren Memlûklerde de gölge oyunu Karagöz var ancak Memlûkleri diğer toplumlardan ayıran çok önemli bir fark var, bazı araştırmacılar gölge oyununun Türk toplumuna Memlûklerden geldiğini söylüyorlar. Bu yüzden Memlûk gölge oyununu ayrıca incelemek gerekir.
“Memlûk” kelimesi Arapça “Meleke” kökünden gelir ve “Sahip olunan şey” ya da “Efendisinin buyruğunda olan köle” anlamlarına gelir. “Memlûk” ülke dışından, Müslüman olmayan bir ülkeden satın alınan ya da esir edilen gençlerin “Tibâk” adlı kışlalarda hem İslâmî hem de askerî olarak eğitilmeleri, eğitimleri bittikten sonra azat edilip orduda göreve başlamaları sistemidir. “Memlük sistemi, hükümet hesabına satın alınan özellikle beyaz kölelerin çeşitli kışla ve mekteplerde askeri gayelerle yetiştirilmeleri ve bunları satın alan halife, sultan veya emirin amaçlarını gerçekleştirmek üzere ordularda birlikler halinde istihdam edilmeleri olarak ifade edilebilir”(1).
İslamiyet’in doğuşundan sonra İslam’ı yaymak için doğuya seferler düzenleyen Arap orduları Türklerin ata binme, ok atma becerileri ve cesaretlerinden etkilenmişler ve ilerleyen zamanlarda savaşlarda esir edilen Kıpçak ve Harezm Türk çocukları köle tacirlerinden satın alarak onları üstün yetenekli birer asker yetiştirmek üzere Memlûk sistemine dahil etmişlerdir. Tarihçilere göre Memlûk sistemi Abbasiler döneminde başlamış ve Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa (1769 – 1849) döneminde sona ermiştir. “Bu kurumun İslamda IX. Yüzyılın ilk yarısından yani Halife El-Mutasım’ın zamanından XIX. Yüzyılın başlangıcına, Napeleon ve Mehmet Ali tarafından ortadan kaldırılmasına kadar sürdüğüne işaret etmek yeterlidir.”(2) Prof. Bahattin Gök ise Memluk sisteminin ikinci Abbasi halifesi El-Mansur (754-775) döneminde başladığını, El-Mutasım (833-842) döneminde daha da genişlediğini belirtmektedir. Başkent Bağdat’ta nüfusları hatırı sayılır bir şekilde artan Memlûklar halk arasında bazı olumsuz olaylara neden oldukları için El-Mutasım tarafından Bağdat’ın 100 km kuzeyinde Sâmerrâ kenti kurdurulmuş ve bu şehre yerleştirilmişlerdir.(3)
Türk kökenli Memlûkler Nil nehri üzerindeki Ravza adasındaki kışlada (Tibâk) eğitim görüyorlardı, Mısır toplumunda Nil Nehrine “Bahrü’n Nil” (Nil Denizi) dedikleri için bu tibâkta yetişen Türk kökenli Memlûklere “Bahrî Memlûkler” denir.
Orduda göreve başlayan Memlûklerden bazıları yetenekleri ve liyakatleri doğrultusunda devlet yönetiminde üst düzeylere ulaşabilmişlerdir. “Memlukler çeşitli vesilelerle kendi memleketlerinden küçük yaşta koparılarak, dili, dini, kültürü tamamen yabancı bir ülkeye getirilmişler ve hiç tanımadıkları coğrafyada kısa zamanda şahsi kabiliyetleri, liyâkatleri, disiplin, cesaret ve savaşçılık gibi üstün vasıfları ile kısa zamanda o ülkenin hâkim unsuru hatta sultanı olmuşlardır” (4)
Memlûkler, Eyyubîler döneminde Hükümdar Necmeddin Eyyûb’un ardından tahta çıkarılan Turan Şah’ı üvey annesi Türk kökenli Şecerüddürr’e karşı takındığı olumsuz tavır sebebiyle öldürmüşler ve Şecerüddürr’ü sultan olarak kabul etmişlerdir. Bu olaydan çok kısa bir süre sonra Şeceredürr, el-Melikü’l Muiz İzzeddin Aybek et-Türkmâni ile evlenmiş ve devlet yönetimi 1250 yılında Türk kökenli Bahrî Memlûklerin eline geçmiştir. Bu dönemin tarihçileri bu devleti “Ed-Devletü’t Türkiyye” olarak isimlendirmişlerdir.(5)
1382 yılında iktidar Çerkes kökenli Burcî Memlûklere geçmiş, 1517 yılında da Osmanlı ile yapılan savaş sonucunda Memlûk devleti tarih sahnesinden silinmiştir. Ancak Memlûk kölelik sistemi Kavalalı Mehmet Ali Paşa dönemine kadar devam etmiştir. Yaklaşık bin yıl süren Memlûk sisteminde Mısır’daki Türk kökenli nüfusun 4 milyon olduğu tahmin edilen toplam nüfusun dörtte biri olduğu düşünülmektedir.(6) İkinci üçüncü nesil Türkler Mısır’da doğdukları için Memlûk olma vasfını kaybediyorlar ve orduda görev alamıyorlardı. Bunlara “Evlâd en-nâs” deniyordu.(7)
Bahrî Memlûkler Orta Asya’dan getirilen Türk cariyelerle evlendiriliyorlar, böylece sahip oldukları genetik ve kültürel özellikleri bozulmuyordu. Doğdukları Türk toplumunun kültürünü olduğu gibi yaşıyorlar, Türk isimlerini kullanıyorlar, Türkçe konuşuyorlar, Türk kültüründe yer alan “Kabak” ve “Çevgan” oyunu oynuyorlardı.(8) Bir ölünün ardından yas tuttuklarında Araplar gibi siyah değil Orta Asya Türkleri gibi beyaz giyinip saçlarını kestiriyorlardı.(9) “Türkçe’nin dışında, Mısır’a anavatanlarından bazı adetlerini de getirdiler… Mesela Sultan Baybars’a ölmeden önce ağır hastalanınca hâssa askerlerinden birisinin doktorun itirazına rağmen hemen bir “Türk ilacı” yaptığını tarihçi İbn ed-Devâdârî anlatır”(10)
Memlûk gölge oyunu
Mısır’da bulunan Eyyûbî devleti 1250 yılında Memlûk devletine dönüşmeden önce takriben 1184 yılında Selâhaddin-i Eyyûbî ile veziri Kadı Fâzıl ile bir hayâl oyunu seyrettiğine dair bir kaynak vardır. “Oyun başlayınca Kadı Fâzıl meclisi terketmek için ayağa kalktı. Hükümdar kendisine “Eğer bunu temâşâ haram ise biz de temâşâ etmeyelim” dedi. Kadı Fâzıl’ın bu hükümdara intisabı yeni olmakla kendisi hakkında fena bir fikir edinmemesi için meclisi terketmekten vazgeçti. Ve oyunun sonuna kadar sabırla oturdu.
Hükümdar bu oyunu nasıl bulduğunu sorması üzerine cevaben: Büyük ibretlerle dolu olduğunu ve hayallerin hakikati tamamiyle temsil ettiğini söyledi ve “aradan perde kalkınca bir san’atkardan başka kimse olmadığını gördük” diyerek bu oyundan bir ciddiyet, bir hakikat çıkardı.”(11)
Memlûklerde gölge oyunu oynatıldığını gösteren pek çok belge vardır. Bunların içinde en önemlisi Muhammed’ubn Dâniyal el-Huzâ-i el-Mavsili (1248-1311) tarafından yazılan “Tayf’ul Hayâl fi Ma’rifeti Hayâl’iz Zıll” adlı kitaptır. İçinde üç ayrı gölge oyunu metni bulunan eser dünyada üç ayrı yerde vardır. Bir tanesi İstanbul Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesinde 0648 demirbaş no ile ile kayıtlıdır, 364 yaprak olan bu eser diğer iki nüshadan daha geniştir. Bir başka nüsha İspanya Escorial kitaplığında, bir diğeri ise Kahire Ahmet Teymur Paşa’nın kitaplığındadır.(12) Eser orta çağ İslam dünyasından günümüze kadar ulaşmış nazım eserler içinde ilk edebî eser olma özelliğine de sahiptir.(13)
Eserde üç ayrı gölge oyunu metni vardır. Birincisinin ismi oyunun baş karakteri olan Tayf’ul hayâldir. Tayf’ul hayâl kardeşi Emir Visal ile ayrı düşmüş ve bütün dünyada dolaşarak kardeşini aramıştır, sonra haberci Emir Visal’i çağırır. Oyunun ilerleyen kısımlarında Emir Visal evlenmek ister, bir çöpçatan olan Umm-i Raşid el-Kavvada’ya başvururlar. Çöpçatan ona çok güzel bir kız bulduğunu anlatır. Düğünden sonra damat gelinin duvağını kaldırır ve çok çirkin bir kadın olduğunu görür. Emir Visal çöpçatanı öldürür ve günahlarından arınmak için hacca gider.
İkinci oyunun ismi Acib ve Garib adını taşıyor. Oyunun baş kişilerinden olan Garib bir gezgindir, ikinci baş kişi olan Acib Allah’a şarabı yarattığı için şükreder ve dilencilerin para bulması için dua eder. Bunlardan sonra perdeye yılan oynatıcı, ilaç satan bir gezgin, körleri bile iyi edebileceğini iddia eden bir göz doktoru (Bu arada belirtelim ki kitabın yazarı olan İbn Danyal da bir göz doktorudur), kılıçların üzerinde yürüyen bir akrobat, bir hokkabaz ve yardağı, bir falcı, bir büyücü, bir aslan terbiyecisi, bir fil terbiyecisi, keçisine türlü oyunlar yaptıran biri, ayı oynatıcı vs gibi tipler gelirler. En son olarak bir deve binicisi gelir ve Hacca gidebilmek için Allah’a dua eder. Deve binicisinden sonra Garib gelerek oyunu bitirir.
Üçüncü oyun El-Mutayyam’dır. Oyunun baş kişisi El-Mutayyam aşkını anlatır, horoz dövüşü ve koç dövüşü düzenlenir. Rakibin annesi oğlunun kazanması için dua eder. Sonra bir boğa güreşi düzenlenir. El-Mutayyam’ın boğası yenilir, boğayı kesip yerler. Bazı bir takım müstehcen ifadeler içeren oyunun sonunda El-Mutayyam ölür ve onu gömerler.(14)
Tayf’ül Hayâl adlı kitabın ilk ve son sayfaları, eser Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesinde 0648 demirbaş no ile kayıtlıdır.
Bir başka önemli kanıt ise 13. Yüzyılın başlarında Ömer İbnül-Fâriz tarafından yazılmış olan Ta’iyyet-el-Kübra eserdeki gölge oyunu üzerine uzun şiirdir.(15)
Memlûk gölge oyunu hakkında en önemli kanıtlardan biri de tarihçi İbn İyâs tarafından yazılmış olan “Bedâʾiʿu’z-zühûr fî veḳāʾiʿi’d-dühûr” adlı eserdir. Alman Oryantalist ve Türkolog Georg Jacob da bu eseri incelemiş ve Geschichte des Schattentheaters (Gölge tiyatrosunun tarihi) adlı kitabında “Memlûk Sultanı Çakmak’ın (1438-1453) Müslümanların canlı tasvirlerin gösterisini seyretmelerinin doğru olmayacağı gerekçesiyle gölge oyunu tasvirlerinin yakılmasını emretmiştir” yazar.(16)
Bu eserin 5. Cildi Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferini ve Memlûklerle yaptığı savaşı da anlattığı cilttir. Bu cilt Prof. Ramazan Şeşen tarafından Türkçeye çevrilmiş ve “YAVUZ’UN MISIR’I FETHİ VE MISIR’DA OSMANLI İDARESİ” adıyla 2016 yılında yayınlanmıştır. Bu kitabın birkaç yerinde Karagöz ismi geçer. Sayfa 176 ve 177’de Mekke muhtesibi Karagöz adlı bir kişiden bahsedilir. Sayfa 255’de 9 Zilkade Cumartesi Günü (başka yasaklarla birlikte) yollarda gölge oyunu oynatılamayacağından bahsedilir, bunun nedeni Osmanlı askerlerinin geceleri insanları rahatsız etmeleri, kadınları ve tüyü bitmemiş çocukları yollardan kapmalarıdır. Bu araştırma için en önemli ayrıntı ise sayfa 178 dedir. “Anlattıklarına göre, bu ayda Selimşah, Mikyas’tayken bir gece gölge oyunu oynatanları getirdiler. Oyunu seyretmek için oturunca “Oyuncu Züveyle kapısı ile Tomanbay’ın orada boğulurken iki defa ipin koptuğu sıradaki resimlerini yaptı” dediler. Osmanoğlu buna memnun oldu, oyun oynatana 200 dinar para verdi, altın işlemeli kadife bir kaftan giydirdi. Ona “İstanbul’a giderken bizimle gel, oğlum bunları seyretsin” dedi.” (17)
Bazı araştırmacılar gölge oyunu tekniğinin Memlûk toplumuna Moğol akınları yoluyla gelmiş olabileceğini ifade etmişlerdir. Moğollarla (İlhanlı Devleti) Memlûkler sürekli birbirleriyle savaşmışlardır. 1260 yılında “Ayn Calud” ve “1. Hums” savaşları, 1277’de “Elbistan” savaşı ve 1281 yılında yapılan “2. Hums” savaşını Memlûkler kazanmış, sadece 1299 yılında yapılan “Vâdî El-Hazindâr” savaşını Moğollar kazanmış ancak 1303 yılında Memlûkler kaybettikleri toprakları geri almışlardır. Moğollar, Memlûkler üzerinde askeri ve siyasi bir üstünlük sağlayamamışlar dolayısı ile kültürel bir etkide bulunabilecek bir zemin oluşmamıştır.(18)
Bazı araştırmacılar gölge oyunu tekniğinin Arap seyyahlar ve tüccarlar tarafından Memlûk toplumuna gelmiş olabileceğini yazmışlardır, burada özellikle İbn Battuta ismi öne çıkmaktadır, İbn Battuta’nın Cava adasında gördüğü gölge oyununu Mısır’a getirdiği yazılır. İbn Battuta 1304 yılında Fas’ın Tanca ilinde doğmuş 1325 yılında başladığı seyahatinde Afrika, Orta Doğu, Anadolu, İstanbul (Bizans), Uzak Doğu ve Endülüs’ü gezmiş ve gittiği ülkelerdeki devlet ve toplum yapısını, inançlarını, adetlerini “Rıhletü İbn Battûta” adını verdiği seyahatnamede yazmıştır. Seyahatname iki cilt olarak Türkçe yayınlandı, 54. Bölümde Cava adası anlatılır ancak Cava adasının anlatıldığı bölümde gölge oyunu ya da kukla ile ilgili herhangi bir bilgi yoktur.(19)
Alman oryantalist Paul Kahle ise M. Jomard’ın “Description de la ville du Kaire” (Kahire şehrinin tarifi) (Description de l’Égypte vol. XVIII No. 11) eserinden şu alıntıyı yapar; “Bu “Kara Gyooz” kukla gösterisi Mısır’a Türkler tarafından getirildi ve kuklalar onların dilinde konuşturuluyor. Genellikle aşırı açık saçık olan bu gösteriler, Kahire’de yaşayan Türkleri zaman zaman eğlendiriyor; ne var ki, Türk dilini anlamayanlara elbette çok cazip gelmiyor. Bunlar “Çin gölgeleri” usulünde icra ediliyor ve bu sebeple sadece geceleri gösteriliyor.”(20) Burada sadece geceleri oynatılması oyunun bir gölge oyunu olduğunu gösterir.
Sonuç
Orta Asya’dan Kıpçak ve Harezm Türk çocukları Abbasiler döneminde askeri amaçlarla Mısır’a getirilmiş ve bu uygulama yaklaşık bin yıl sürmüştür. Getirilen Türk çocukları bölgede yaşayan Arap nüfus ile çok fazla ilişki kurmamış ve kültürel özelliklerini kaybetmemişlerdir. Türk isimleri taşıyorlar, Türkçe konuşuyorlar, at eti yiyip kımız içiyorlar, Türk kültüründe olan oyunlar oynuyorlar, Arap toplumundaki haremlik selamlık âdetini uygulamıyorlar, kadınlar ve erkekler bir arada eğleniyorlar ve Orta Asya matem geleneğini uyguluyorlardı. Bir Arap ülkesinde Araplaşmadan Türk kültürünü ve âdetlerini olduğu gibi yaşatıyorlardı.
Gölge oyununun Mısır’a Moğol seferleri ya da Arap gezginler yoluyla geldiğini gösteren bir kanıt yoktur. Türkler “Gölge Oyunu” tekniğini biliyorlardı, her ne kadar elimizde konu ile ilgili bir kanıt yoksa da bu tekniğin Asya’dan getirilen Türkler tarafından getirilip o coğrafyada yeniden hayat bulmuş olma ihtimali çok daha fazladır. Paul Kahle kitabında birkaç yerde bu oyunun Türk Karagözü olduğunu yazar.
Kaynakça
1)Memlükler, Fatih Yahya Ayaz, İSAM yayınları 2020, s 20
2)Memlük devletinde kölelik sistemi, David Ayalon, s 1, Erişim tarihi 01.01.2023 https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/58239
3)Sâmerrâ’nın Kuruluşu, Bahattin Gök, Erişim tarihi 03.01.2023 https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/30727
4)Memlükler – Siyasetten Medeniyete Seçmeler, Hatice Güler, Akademisyen Kitabevi 2020, s 23
5)Fatih Yahya Ayaz a.g.e. s 25 – 28
6)Fatih Yahya Ayaz a.g.e. s 116 – 117
7)Türk tarihinde Memlük asırları, Altan Çetin, Timaş yay. 2020 s 127
8)Memluk devletinde eğlence kültürü, Cüneyt Kanat, Erişim tarihi 05.01.2023 https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/58629
9)Memlûklerde matem geleneği, Tülay Yürekli, Erişim tarihi 07.01.2023 https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2229864
10)Prof. Dr. İsmail Aka armağanı, Memlûklarda Türk Kültürü, Samira Kortantamer İzmir 1999 s 183
11)Türk Temâşâsı, Meddah, Karagöz, Ortaoyunu, Selim Nüzhet Gerçek, Kanaat Kitabevi 1942 s 50. Sayfanın dipnotu: “Metaliülbüdur fi menazilüssürur. Mısır tabı.1299. Sahife: 78.
12)Dünyada ve bizde gölge oyunu, Metin And, T. İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1977, s 223;
13)Siyasi ve kültürel İslam tarihi, Philip K. Hitti, çev: Salih Tuğ, Boğaziçi yay 1989, s 1116
14)Metin And a.g.e. s 224-228
15)Metin And a.g.e. s 229
16)Metin And a.g.e. s 221
17)Yavuz’un Mısır’ı fethi ve Mısır’da Osmanlı idaresi, İbn İyâs, çev. Ramazan Şeşen, Yeditepe yay. 2016, s 178-179
18)İLHANLI-MEMLÛK MÜCADELESİNDE BİR KIRILMA NOKTASI: VÂDÎ El-HAZİNDÂR SAVAŞI, Mustafa Uyar, Erişim tarihi 09.01.2023 https://www.ayk.gov.tr/wp-content/uploads/2015/01/UYAR-Mustafa-%C4%B0LHANLI-MEML%C3%9BK-M%C3%9CCADELES%C4%B0NDE-B%C4%B0R-KIRILMA-NOKTASI-V%C3%82D%C3%8E-EL-HAZ%C4%B0ND%C3%82R-SAVA%C5%9EI.pdf
19)İbn Battuta seyahatnamesi, YKY 2004, çev. A. Sait Aykut, s 879-884
20) Islamische Schattenspielfiguren aus Ägypten, Der Islam 1, 1910, Paul Kahle s 187
Emin Şenyer
31.01.2023