Herman Reich adındaki bir Alman bilgininin bu yüzyılın başlarında yayımlanmış “mimus” üzerine anıt değerindeki büyük eserinin ayrıca bir kitap genişliğinde olan yedinci bölümü baştan aşağı Karagöz’e ayrılmıştır.(1) Bizim kültür tarihimizi yakından ilgilendiren Reich’in görüşlerinden Bizans Tiyatrosu ile Türk Tiyatrosu’nun benzerliklerine değinmesi bakımından bir kitabımda(2) kısaca söz açmıştım. Ancak bizi yakından ilgilendiren bu bölümün çok uzun sürecek çevirisinden vazgeçerek kısa bir özetini buraya çıkarmanın gerekli olduğuna inanıyorum. Hemen baştan belirteyim ki Reich’e göre Türkler Karagöz’ü Bizans aracılığı ile eski Hellen Mimus’undan almışlar, kendilerine uyarlayıp Türkçeleştirmişlerdir. Bu konuda kendi görüşümü en sona saklayıp sözü Reich’a bırakıyorum.
Mimus Bizans’ta Orta Çağ’ın sonlarına kadar sevilmiş, yaşamıştı. Bizans’ın çağdaş yaşayışını yakından izlemiş ve onu canlandırmıştı. Mimus sonraları Hristiyanlık ve Kilise dünyasında çıkan bütün kavgalara katılmış, çekinmeden rahip ve rahibeleri sahneye çıkarmıştı. Tıpkı Türklerin eline geçen İstanbul’da da olduğu gibi, Hellen Bizans’ın çarşı yerinde kaynaşan türlü yerlerden gelme, türlü sınıf ve uğraştan, ulus ve ırktan insanları sahneye çıkarırdı. Bizand Mimus’unun çizdiği Arap ve Ermeni kişileri de bize bildiren kaynaklar vardır. Bu Bizans’lı mimus, Hellen mimusu gibi çağdaş dünyayı canlandırıyordu. Nasıl İskenderiye çağı Mimus’u kalıp değiştirerek Latin dünyasında yeniden doğmuş ise Bizanslı Mimus’da Bizans’ın sonunda az rastlanan olağanüstü bir gelişim ve değişim geçirerek bu yeni biçimiyle bizim çağımıza kadar yaşayabilmiştir.
Müslüman Doğu’da ve Türklerdeki Karagözün, Almanların Kasperl oyununa ve Commedia Dell’arte’ye, Aristophanes’in komedyalarının kaba sahnelerine, Arlecchino, Pulcinella, Scappino ve Turlupin’e, Macarların Paprike-Janesine benzediği ileri sürülmüştür. Yalnız Karagöz bunlardan daha yüksektir, Commedia Dell’arte düzeyine yaklaşır, ondan aşağı da pek düşmez.
Arabistan, Mısır, Tunus, Libya ‘da da çok sevilen, Doğu İslam’ı birleştiren bu halk oyununun kaynağı acaba nedir? Şimdilik Hindistan, Endonezya, Çin ve Japonya’yı saymazsak, bütün bu bölge gerçekte tiyatro oyunlarından yoksun bir bölgedir. Hayal oyununun Çin, Japonya, Siam ve Endonezya’da özellikle Cava’da öteden beri bulunduğu göz önünde tutularak Karagöz’ün Uzak Doğu’dan geldiği görüşü benimsenmiştir.(3) Fakat bunun için en küçük bir kanıt ileri sürülmemiştir. Tersine, Jacob Doğu Türklerinin Karagöz’e sahip olmadıklarına ilgimizi çeker.(4) Bu durumda tek çözüm Karagöz’ün Türk halkının alaycı ve dramatik anlamını içinde toplayan bir Türk buluşu olduğudur. Doğu’da yaşayan başka hiçbir İslam ulusu, en ilkel bir biçimde de olsa hiçbir tiyatro edebiyatına sahip değildir.
Bizans’lı Mimus’un biçim değiştirip Karagöz oluşu Bizans imparatorluğunu Türkler yüzyıllar boyunca gitgide ele geçirirken Bizans’lı Mimus’un bu imparatorlukta parlak bir yaşayışı vardı. Bugün Karagöz’ün onu bağırarak alkışlayan halk karşısında, oyunlarını gösterdiği bütün Türk kentlerinde eskiden Mimus tuhaflıklarını yine yapıyordu. Bu kentlerde Karagöz Hellen Mimus Geloios’un (Nükteliler Mimusunun) yerini almıştır. Nasıl bin beş yüz yıl önce Romalılara giderek orada Latinceyi öğrenmişse Türkçeyi de öylece öğrenmiştir. Hellen’lerin Mimus’u dansları, hareketleri, davranışları ile onlara doğrudan doğruya seslenebilmiştir. Romalıların ve Gothların ilgisini kazandığı gibi Türklerin ve padişahlarının da alkışlarını toplamıştır. Bizanslı Mimus oyuncuları bunu hazırlamak için uzunca bir süreden yararlanabilmişlerdir. Çünkü Bizans ve Türk devletleri yan yana yaşamış ve ancak 1453’te Bizans Türklerin eline düşmüştür. Bu tarihten sonra İstanbul nasıl önceleri Mimus sanatının başlıca merkezi olmuşsa şimdi de Karagöz sanatının merkezi olmuştur. Karagöz böylece aralıksız duraksız Mimus’un ardılı oluyor. Ayrıca bir de kanıta sahibiz. Manuel Pleologos, Türk padişahı Sultan Beyazıt’ın sarayına elçi olarak gidince orada birçok Hellen Mimus oyuncularıyla karşılaşmıştır. Bunlar Türkçe konuşmayı öğrenince Mimus’da Karagöz olmuştur.
Mimus’un belirtisi phallus’u gerek eski Yunanlı gerek İskenderiyeli gerek Bizanslı Mimus’ta buluruz. Phallus’u türevleri olan eski komoidos, phlak, komedya oyuncusu Atellana Latin Mimus oyuncusu taşıdığı gibi Karagöz de taşır. Giyimi de Mimus’a benzer. Kısa dar ceketi Yunanlıların kısa exomisi gibidir, onların örgüsü yerine dar bir pantolonu vardır. Kolları da eski Mimus’da olduğu gibi çıplaktır. Başında ise Müslüman olması bakımından bir başlığı vardır. Bu kadarcık bir ayrılığı Romalılarda da buluruz. Nitekim Romalılar da Latin Stupidus’unu Stupidus Graecus’dan bazı Latin belirtileriyle ayırırlar. Fakat bu başlığın şöylece bir ilginçliği vardır; Karagöz’ün kafasının arkasına bir eklemle takılmış olup gerekince geriye devrilebilir. Pataklamalarda bu düşünce kafasının ustura ile traş edilmiş olduğu görülür. Karagöz de tıpkı Stupidus Graecus gibi moros phalakros’dur yani kel ve çıplak kafalıdır. Bundan başka İran’ın güldürücü kişisi Keçel Pehlivan’ın kelliği kalıcı bir özelliktir. Hangi kişiliğe bürünürse bürünsün hep başı traşlıdır. Kitabına aldığı Karagöz’den bir sahne aslanla güreşen Köroğlu’nu gösterir. Hellen miğferi, Yunanlı sandalları, dizlerine kadar çıplak baldırları, göğsüne yapışık dar zırhı ile Köroğlu Herakles’tir.
Karagözdeki Hellen Mimüs’u tipleri – En değişmez kalıcı kişilerden Karagöz ile Hacıvat’tan Karagöz gerçek bir Mimos Geloios’tur. Yunan – Romalı Sannio gibi Karagöz de gerçek halk nüktesinin, halk alaycılığının, halk şakasının elle tutulur bir biçimidir. Hacıvat’ı Commedia Dell’arte’deki Dottore’ye benzetenler olmuştur.(5) Rumca efendi, skolastikos (okul görmüş) karşılığındadır. Philistion’dan beri stupidus skolastikos olarak ortaya çıkmasını sever. Scholastikus ise Atelle komedyasının Dossennus’unun, Commedia Dell’arte’nin de Dottore’sinin karşılığıdır. Dottore, okumuşluğu olmayan Karagöz’e doğru konuşmasını öğretir, görgü üzerine ders verir, ve gerçek bir Stupidus olduğu için Karagöz’den bol bol kötek yer.Bu gülünç çiftin, bu Sannio ve bu Stupidus’un çevresinde bütün öteki kişiler toplanır. Onlarda da Mimus’taki kişilere şaşırtıcı bir benzerlik buluruz. Reich bunu varlıklı bir köylü gibi almış, kentlilerin onu kandırdığını söylüyor. O, köy yaşamının bir takım ahlak ilkelerini ileri sürdüğü halde bunları kendisi uygulamaz. Bunu Mimus’taki Agraikos’a, Rusticus’a benzetiyor, doğrudan doğruya Bizans Mimusundan alındığını söylüyor. Reich Tellal’ı , çığırtkanı da ikinci alaycı, Mimus’un Secundarum Partium’u olarak görüyor. Aslında Karagöz oyunlarında çok görülmeyen Tellal’ı Reich Catallus’un yazdığı “Phasma” başlıklı Mimus’taki Praeco’ya ve başka örneklere benzetiyor. Reich, Karagöz’de, Hellen ve Romam Mimuslarında olduğu gibi, haydutların da bulunduğunu, bunların çoğu zaman Arnavut olduklarını, zengin zorbaları soyup, kadınlara kibar davranan, onları kaba kocalarından kurtaran soylu kişiler diye tanımlıyor.
Karagözde satıcı, meyhaneci, kahveci, tacirler de bulunur, bunlar Hellen Mimus’unun Kpeloi (satıcı) ve Emporoi (tacir) ini andırır. Bizans Mimusunda Khorikios’un satıcıları, sucukçuları, dükkancıları saydığını da unutmayalım. Novius’un iki Atella komedyasının başlıkları da meyhaneci (copo) Maccus ve küçük rençber (cerdo) idi. Karagöz’de dilenci ve dervişler de bulunur, bunlar da Hellen dünyasındaki örneklere uyar. Pasqui’nin yayınladığı Atella komedyasında dilenciler, ayrıca tapınak bekçisi rahipler vardır. Dervişin zikri ahlak sözleri, fikri ise hiç değilse Karagöz’ünkü kadar şehvet olduğu gibi, Mimus’taki Augur ve Aruspex’lerin de ahlaklarının pek yüksek olmayacağını söylüyor Reich. Hacıvat’ın yanında bazen de küçük oğlu belirir. Onun babasına benzerliği Mimus’da da vardır. Pasqui’nin Atella komedyası resimlerinde birçok Mimus’lar buluruz. Bir de Novius’un Bucculo’su yani küçük Bucco’su vardır. Rum, Yahudi, Ermeni, Arnavut, Laz, Acem gibi çeşitli ulusal tiplere gelince bunlar da Laberius’un Gaetulia’larını, Gallia’larını, Girit’lilerini, Etruria’lı kadınını, Pomponius’un Campania’larını, Alpler ötesi Gallia’larını, Pometia’lı erleri düşündürür. Ermeni, Arap, Yahudi de Yunan ve Bizans Mimus’unda bulunur.
Karagöz’de kadınlar da sık sık görünürler. Bunlar arasında namuslu ev kadınları da vardır. Von Luschan’ın topladığı ve yayınladığı Karagöz tipleri arasında on kadın buluruz. Bunlar arasında iki çengi, açık saçık bir genç kadın, elinde çiçeklerle kadıya gelip sarhoş kocasından boşanmak isteyen Bekri Mustafa’nın karısı, ata binmiş, başında Frikya kukuletesi bulunan ve Hacıvat’ın karısı olduğu söylenilen kadın. Daha başka kadınlar da vardır. Burada Reich’in öne sürdüğü kanıt oldukça kuvvetli görünüyor. Çünkü kaç-göçe yer veren Doğu’yu, Karagöz seyrederken unuturuz, bu Türk yaşayışından çok Hellen yaşayışını yansıtır. Hellen Mimus’u Yunan komedyasından değişik olarak aile yaşamının en gizli yönlerini, özelliklerini ortaya döker, ev kadınlarını sahneye çıkarır, evli kadınların gizli sevişmelerini anlatır.
Gene Mimus’ta olduğu gibi Karagöz’de de türlü hayvanlar vardır. Karagöz nasıl eşeğiyle türlü oyunlar yaparsa Yeni Komedyanın sevilen bir oyununun başlığı da “Eşekçi” (ogagos) dir. Köpek de öyle. Bir Karagöz oyununda Karagöz’ün geneleve yaklaşması üzerine köpeğin onun erkeklik aygıtını koparması sahnesi Petronius’un bir sahnesinde tıpkısına vardır. Her ikisinde de korkunç yaratıklar yer alır. Mimus’taki Mania’sı Pomponius’un Pytho Gorgonius’u gibi hayvanlar Karagöz’de korkunç yılanlar, ejderhalar biçimindedir. Her ikisinde bunlar ahlak ilkelerinin bekçisi gibi kişileri cezalandırırlar.
Tipler dış görünüşleriyle olduğu kadar, davranışları, sözleri, şarkıları, dansları, yüz buruşturmaları, kötek sesleri, tokat şakırtıları, itişip kakışmaları, tekmeleriyle de birbirlerine benzerler. Dil de Mimus’a uygun bir dildir. Sophron ve Teokrikt, Herondas, Laberius, Pomponius ve Novius’da rastladığımız kaba deyişler, Philistion’un “Philogelos” (Gülmeyi seven) oyunundaki halk dilinin kaba deyişleri gibi. Bu kabalık kuralından tek ayrıklama gerek Yunanlılarda gerek Romalılarda Prologos – Öndeyiş’dedir. Bu edebî Yunanca ve edebî Latince iledir. Karagöz’de de böyle. Bundan başka yer yer serpiştirilmiş şiircikler de bu seçkin dildedir. Hacıvat’ın efendice Türkçesi ile Karagöz’ün halk dili arasındaki karşıtlıktan doğan güldürücü, tuhaf anlaşmazlık da Mimos İneptiae (Mimus saçmalamaları) dan başka bir şey değildir. Atella komedyasında ve ve Mimus’daki Dicteria ve Dictobolaria alaylı sözler, yergiye benzer açık saçık hikayeler ve kelime oyunları da vardır. Gene Atella komedyasında ve Mimus’takine benzer utanmazlıklar, soyunukluklar bulunur. Bunun gibi Atella komedyasındaki ve Mimus’taki gibi derin anlamlı atasözlerine, tabiat felsefesi üzerine kalıplaşmış deyişlere rastlarız. Karagöz’de görülen gülünç dolaplar, fırıldaklar, kandırmacalar tıpkı Atella komedyasındaki Triace gibidir. Petronius’un sözünü ettiği Artes Mimicae (Mimus’taki hileler) gibisinden başkalarının duygularını hiçe sayma da bunlardandır.
Yaşam ve ahlak bilgesi olarak. Mimus’taki gibi siyasal anıştırmalar. – Mimus gibi karagöz oyunu da günlük anıştırmalar yapar. Hükümet yetkisi karşısında kamuoyunu temsil eder. Buna en güzel bir kanıtı Karagöz’ün çıkışı üzerine Trablus’da halk arasında çıkan bir söylentide buluruz: “Uzun zaman önce İstanbul’da bir adam yaşıyordu: Paşaların ve öbür büyüklerin, kötü, bozuk yönetimini gördükçe üzülürdü. Buna bir çözüm düşünüp aradı. Padişahın karşısına çıkıp gözlediği olayları ona doğrudan doğruya kendisinin bildirmesinin yolu kapalı olduğu için bir hayal oyunu kurmaya karar verdi. Padişahın bu yeni buluş üzerine bilgi edinerek gösterilere geleceğini umuyordu. Bu umudu boşa çıkmadı. Padişah, açık saçık hikayeleriyle halkı eğlendiren ve alkışlar toplayan Karakus oyunu üzerine bilgi alır almaz tiyatroya geldi. Tabii o gece Karakus açık saçık hikayelerden çok daha başka şeyler anlattı. Padişahın, vezir ve valilerinin yolsuzlukları üzerine gözü açıldı. Bunların birçoğunun işine son verdi, onları cezalandırdı. Karakus’un bulucusu ise vezir oldu. Bu yeni işinde artık temsilleri bir arada yürütemezdi. Fakat bu temsiller halkın öylesine hoşuna gitmişti ki başkaları onun yerine geçti ve oyun gitgide Türklerin yönetiminde bulunmuş ve bulunmakta olan bütün ülkelere yayıldı.(6) Karagöz bir yergicidir. İstanbul’daki yetkili kurumlar onu hesaba katmak zorundadırlar. Çünkü Karagöz halkın sevmediği yönetim kararlarını eleştirebilir. Nitekim Champfleury’de(7) rastladığımız bir örneğe göre karagöz yüksek görevliler önünde oynatılırken, Karagöz yasak bir bahçe önünde içeri girmekte direnen eşeği ile konuşur ve “Dur, dur hele, ben sana Türkiye’de nasıl ilerlenildiğini göstereyim de gör” diyerek hayvanın arkasına geçer ve utanmasız bir biçimde iteler. Cezayir’de Fransız yöneticilerine ve genel olarak Fransızlara karşı bir savaş açmıştı, orada temsiller yasak edilmişti çünkü Fransız ordusuyla durmadan alay ediliyordu. Kendisini sorguya çekmek isteyen Mareşal Bugeaud’u bir Karagözcü bıçaklayarak öldürmüştür. Bu oyunlarda şeytan hep Fransız kılığında gösterilirdi. Böylece Karagöz halkın kendini ezenlere karşı duyduğu kini dile getiriyordu. Nasıl ki eskiden Hellen büyüklerinden çoğu Mimus’u korudularsa Türk büyükleri de birçok durumlarda Karagöz’ü öyle koruyorlardı.(8)
Tıpkı Hellen Mimus’u gibi Karagöz de ahlak ve yaşam bilgesidir. Hellen Mimus’u kendi çağının kültürü ve eski zaman halk yaşayışı üzerine çok şey öğretiyordu. Jacob, aynı özelliği Karagöz’de bulmuş, onu Tük kahvelerini, hamamlarını, sokak yazıcılarını, çeşitli ulusların karışımı üzerine bilgi veren tam bir folklor kaynağı olarak görmüştür. Bu yaşamı tanıtırken bunun kirli, kötü, yolsuz yönlerini de bildirir, olayları oldukları gibi açıklamaktan çekinmez. Bu yüzden tıpkı Mimus için olduğu gibi Karagöz’ün de ahlaklı ve ahlaksız olduğu üzerine tartışmalar olmuştur. Nitekim Charles Rolland onu ahlaksızlıkla kınamıştır. Hatta onu Türk ulusu için bir ölüm tohumu, bir mikrop olarak görmüştür. Fakat bu tohum Türkiye’de beş yüz yıl yaşamıştır. Hellas’ta ise iki bin yıldan daha uzun bir zaman. Onu koruyanlar ise utanmazlığına, açık saçık hikayelerine, phallusuna rağmen Orta çağ güldürmeceleri veya Aristophanes komedyaları gibi ahlaksızlıktan uzak bulmuşlardır. Khorikios’un Mimus oyunlarının ağırbaşlı, ahlaklı sahneleri olduğuna ilgiyi çekmesi gibi Von Luschan da saygın Karagöz oyunlarının varlığına değinir. Theophrastes’in tanımı Hellen Mimus’una olduğu kadar Karagöz’e de uygun düşer. Mimus yaşamın bir benzetmesidir, yapılmasında çekince olmayanları gösterdiği gibi çekince olanları da bir arada gösterir. Karagöz oyunları ne denli uygunsuz, utanmasız oyunlar olsa gene de hiçbir zaman halkın ahlak duygusuna aykırı değildir, ona karşı gelmezler. Karagöz öndeyişlerinde Karagöz oyunlarının asıl ustası Şeyh Küşteri bu oyun yoluyla halka bilgi vermek ve onu eğitmek istediğini belirtir. Ahmet Vefik Paşa Kunoş’a gençliğindeki Karagöz oyunlarının tam ahlaka uygun iken sonradan bozulduklarını söylemiştir. Heinrich von Maltzan da Karagöz’ün savunmasını yapar. Hayalci oyunun değerine, ders vericiliğine inanır. Öndeyişte dünyanın bir gölge olduğuna ilgiyi çeker, hayal oyunu da gerçeği temsil etmektedir, öğretici yönü vardır. Yunan Mimus’u da kendisine Biologos (Yaşam bilgesi) adını vermiştir. Reich burada Yunan Mimusundan örnekler veriyor.
Mimus’un bir özelliği de üzüntüleri yatıştırmak, kahkahalara boğup avutmaktır. Hacıvat’ın Karagöz’ü oyun başında tanıtışı da buna uyar.
Hypothesis (konu, konunun bildirilişi Mimus ve Karagöz’de aynıdır. Prologos (öndeyiş), canticum (gazel, şarkı) – Her Karagöz oyunu tıpkı Mimus gibi bir Prologos, öndeyişle başlar. Bu arada Bizanslıların Hypothesis’indeki gibi her türlü şarkı bölekleri söylenir. Her kişi kendisini şarkı ile tanıtır. Kilise babaları Bizans’ta her şeyden çok Mimus’taki bu Cantica (gazel veya şarkı) ya saldırmışlardır. Çünkü bunların çoğunun konuşu aşktır, Karagöz’de de böyledir.
Mimus ve Karagöz’ün konuları – Konular da Mimus’un konularına çok benzer. Reich, Karagöz’ün “Sahte Gelin” ile Pomponius’un “Gebe Kız” (Gebe Bakire) Virgo Praegnani başlıklı oyununu karşılaştırıyor. Başka örnekler de veriyor, genelev, çöpçatanlar, cinaedologia gibi konular “Mahalle Baskını” oyunu ile büyü, efsun gibi konular da “Şeytan Dolabı” oyunu ile Mimus’taki karşılıklarını gösteriyor. Hellen Mimus’undaki yaşam ile ölüm, yaz ile kış, su ile şarap, iyi sözen ile kötü sözen (hatip) arasındaki yarışma gibisinden agon (yarışma) konusunu Karagöz’de de buluruz. Karagöz’ün aşıklığındaki şiir yarışmasındaki gibi. Karagöz’ün kibar, yüceltilmiş lirik şiirleri kendine vergi bir üslupla değiştirmesi de Hellenlerde gerçekçi Mimus’un yüceltilmiş şiire karşı çıkmasında belirir, sevilirdi. Nasıl mitolojik Mimus yüceltilmiş kahraman efsanesi gülünç, gerçekçi bir karikatür durumuna sokuyorsa, lirik Mimus da kibarların lirik şiirinin kılığını öyle değiştirir.(9) Aristophanes de “Kurbağalar” da şiir yarışmasında Aeschylos’un, Euripides’in Monodia’sını alaylı bir biçimde taklideder. Bu yarışmalarda Aristophanes’de Dionysos, Karagöz’de de Hacıvat iyi birer dinleyicidirler. Reich, Karagöz “Hubbe Hanımın evlenmesi” ile Mimus’ta Laberius’un “Düğün”ü, Pomponius’un “Pappus’un Gelini”, Karagöz’ün “Balık Avı” ile Sapron’un “Ton Balıkçısı”, gene Saphron’un “Balıkçı’sı , Theokritos’un “Balıkçılar’ı”, Pomponius’un “Balıkçılar’ı”, Laberius’un “Balıkçılar’ı”, Karagöz’de “Hamam” ve “Kanlı Kavak” oyunlarına karşı Laberius’un “iyi eden su kaynağı” ile Catallus’un “Hortlak” oyunları gibi.
Reich şurasını önemle belirtiyor: Karagöz ile Mimus aynı olmakla beraber birisinin bir kukla oyunu, ötekinin de sahnede oynana bir dram olduğu unutulmamalıdır. Türk Karagöz’ü üstün Mimus örneklerinden Philistion ve sonraki Bizanslı Mimus yazarlarının eserlerinin etkisi altında kaldığı için ne kadar bozulursa bozulsun gene de üstünlükleri kalırlar. Buna karşılık Tunus’taki Karagöz kaba ve beceriksiz bir oyundur.
Kukla oyunu olarak Yunanlı Mimus – Acaba Türk hayalcisi Mimus’u alıp bunu kukla oyununa mı çevirmiştir? Reich’e göre hayalciden birçok yüzyıl, hatta belki iki bin yıl önce Dionysos tiyatrosunu ele geçiren Yunanlı Mimus aynı zamanda kukla tiyatrosu düzeyine inmiştir. Nitekim Xenophon’un “Şölen”inde baş Mimus, Mimus danslarından başka kukla da gösterirmiş. Eflatun, Aristoteles ve başka yazarlar da kukla oyununa değinirler. Bu bölümde Reich, Yunan kuklacısının varlığı ve özellikleri üzerine çok geniş bilgi veriyor, kaynaklar gösteriyor. Kilise babalarının ara sıra kukla oyununu andıklarını ve bunun özelliği üzerine geniş bilgi veriyor. Bizans çağının yazarlarından örnekler üzerinde de durarak Mimus gibi kukla oyununun da Bizans’ın çöküşüne kadar sürdüğünü belirtiyor. Ve çeşitli Avrupa ülkelerinden örnekler vererek kuklanın hep büyük sahneyi taklit etmiş olduğu sonucuna varıyor. Sonuç olarak Bizanslıların Mimus’u yalnız büyük sahnede değil kukla tiyatrosunda da oynanmıştır, Mimus’dan daha yaygındı, Mimus’un büyük yortularda oynanmasına karşılık kukla her vakit oynanabilirdi. Türk hayalcisi de kukla oyununu doğrudan doğruya Mimus’tan değil, Yunanlı kuklacıdan almıştır. Türk hayalcisi kuklasını Türkçe konuşturmuş, kılığını Türkleştirmiştir. Karagöz’ün oyunları Bizans kukla oyununu da açıklar bize, Bizans kukla oyununun oyunları da Mimus tiyatrosunun karşılığıdır.
Karagöz ile Pulcinella. Bizans Mimus’ile Commedi Dell’arte – Karagöz’ün baş kişisi nasıl Karagöz ise, Avrupa kuklasınınki de Punicinella’dır. İkisi birbirlerine çok benzer. Zaten tanıklar da bu benzetmeyi yapmıştır. Maltzan, Revillod, Jean Lux, Kunoş gibi. Reich de bu benzerliklere örnek veriyor. Punc ile de aynı benzerlikleri kuruyor. Bu benzerlikler gene ortak bir kaynaktan geliyor. Bizans’ın çöküşü ile İtalya’ya giden Bizans bilginleri yeni bilim ve şiir çağını açmıştır, tam o sırada İtalya’da seyirlik halk oyunları yeniden canlanmıştır. Bu gelişigüzel bir rastlantı olamaz. Pulcinella da İtalyanlaştırılmıştır. Bizans Mimusundan başka bir şey değildir. Böylece dünya tarihinde üçüncü olarak Yunan Mimus’u Bizans’ın ele geçirilmesinden sonra İtalya’ya göç etmiş oluyor. Orta Çağ boyunca hastalıklı bir yaşamı olan Latin Mimus’unun kalıntıları içinde yerini almış, Commedia Dell’arte olmuştur. Ve bunun üzerine kanıtlar veriyor. Böylece Renaissance yalnız kibar, soylu eski Hellen klasik şiirinin yeniden doğması değil aynı zamanda Hellen halkının Mimus’unun da canlandırılması demek olmuştur.
Karagöz ile eski Attika komedyası – Bu arada Karagöz’ün phallusu ortaklaşa paylaştığı Attika komedyasına da büyük benzerliği vardır. Nitekim Aristophanes’in komedyalarında öteden beri göze çarpan bir özellik şudur: Komedyanın konusu olan hikaye (fabula) sona erdikten yani parabasis’den sonra birbiriyle pek sıkıca bağı olmayan ve çeşitli halk tiplerini sunan birtakım sahneler birbirinin ardından gelip eklenirler. Bunlar fabula’nın tek bir güldürücü fikir çevresinde toplanan kendi bölümleri değildir. Baş kişi bunlarla alay eder sırayla. Onları pataklar. Karagöz’de de bunun tıpkısını buluruz. Reich örnekler veriyor. Örneğin “Kayık Oyunu”, “Salıncak Oyunu”, “Yazıcı Oyunu”’nda olduğu gibi Karagöz ile Hacıvat beraberce bir iş tutmaya karar verirler, birçok kimseler başlarına üşüşürler. Aristophanes’in “Kuşlar”’ında baş kişiler Kuşlar Devleti’ni kurarlar, birçok kimseler gelir, bu kuruluşa katılmak, ondan faydalanmak isterler. Reich başka örnekler de veriyor.
Attika komedyası ile Karagöz arasındaki bu benzerlik nereden gelir? Eski Attika komedyası oyuncusu en eski Hellen Mimus’undan Phallus’u aldığı gibi, karagöz de Bizans Mimus’undan almıştır. Birbirine gevşek bağlanmış sahnelerle Karagöz’dekilerin birbirine benzerliği gene aynı ortak kaynaktan, Mimus’dan geliyor. Karagöz’ün sokak yazıcı olması Khorikios’a göre Bizanslı bir tiptir. Reich daha da ileri gidiyor Uzak Doğu’ya Cava’ya benzerlikleri de gene Hellen Mimus’cularının uzağa yolculuk yapmış olmalarıyla açıklıyor. İngiltere’ye, Rhein’a, Fırat’a, Nil’e kadar gitmiş olan Mimus oyuncuları niye Endonezya’ya gitmiş olmasınlar? Semar’ın, Hellen Mimus’un benzerliklerini sayıyor. Gerçi oralarda cava kukla oyunu tanrılar, kahramanlar gibi ciddi konularla uğraşır, ancak Yunan mitolojik Mimus’unda bu da vardır. Ancak Reich, Karagöz’ün Mimus’dan geldiği görüşünü bütün Asya için aynı kesinlikle söyleyemeyeceğini de belirtiyor.
Reich’in görüşünün dayandığı noktaların özeti aşağı yukarı bunlar. Reich gibi bir incelemecinin görüşlerinin sağlamlığı, kandırıcılığı Mimus’u çok iyi tanımasından geliyor. Anak şurasını unutmayalım ki Reich’in kitabının yayınlandığı 1903 yılında Karagöz çalışmaları bugünkü kadar ilerlememişti. Reich’in başvurduğu basılı Karagöz metinleri sayıca çok azdı. Ritter’in 28 oyunluk üç büyük cildi henüz yayınlanmamıştı. Reich’in elindeki kaynakların azlığının doğurduğu sonuçlar iki ayrı yoruma uğrar. Denebilir ki Reich şimdiki bol sayıda kaynakları tanısaydı görüşünü çok daha iyi savunabilir, daha bol örnek verebilir, kesin bir sonuca varabilirdi. Öte yandan denebilir ki tam tersine az sayıda örnekle Reich görüşünü zorlamış, kaynakların yetersizliğine bakmadan çabuk genellemelere varmış, sonuçlar çıkarmıştır. Nitekim Karagöz’de çok geçici bir kişi olan Tellâl’ı önemli bir kişi gibi görmüş, Bekri Mustafa kişiliğini de yanlış tanımlamıştır. Yeterince metin tanısaydı bu genellemeleri yapmayacaktı. Ancak Reich’in açtığı bu çalışma alanı bir incelemeci beklemektedir. Mimus’u en az Reich kadar tanıyan bir incelemeci bugün elimizde geniş sayıda bulunan Karagöz metinleriyle ya Reich’in görüşlerini doğrulayacak ya da onları çürütecektir.
Reich’in görüşlerinde çürük bir nokta da kukla ve gölge tiyatrosu ayrımıdır. Bütün çabasını Yunan’da ve Bizans’da kukla oyunu olduğunu göstermeye ayırmıştır. Kaldı ki Bizans’da kukla oyununun varlığı da kesin olarak gösterilmiş değildir. Oysa, konumuz bundan çok ayrı olan gölge oyunudur. Osmanlı’ların daha başlarda bile birden çok gölge oyunu ile gene birden çok kukla oyunu olduğunu biliyoruz. Türklerin hiç değilse bu işin tekniğini ya kendileri bulmuş ya da Asya’dan almış olacağı görüşü gene de benimsenecek en sağlam görüştür. Gerçi Evliya Çelebi’nin Karagöz’ün kişiliği üzerine verdiği bilgi Reich’in görüşlerini doğrular gibi gözükürse de Reich’in bütün değerli görüşleri ve çalışması Karagöz’ün Bizans Mimus’undan alındığını ispatlayacak yeterlikte değildir. Etkiden çok, iki uygarlık arasında benzeşmelerin – o da karşılıklı olarak – sözü edilmelidir.
Metin And, Türk Dili Dergisi sayı 144, 1 Eylül 1963
Karagöz, Mimus ve Reich
Summary
Reviewer
Emin şenyer
Review Date
Reviewed Item
Karagöz, Mimus ve Reich
Author Rating