Son zamanlarda bir iki defa Ramazan münasebetiyle televizyonda Karagöz oynattılar. Bir kere yazdım bir kere daha yazıyorum. Berbat bir şeydi. Hayâl oyunuyla en ufak bir alakası olmadıktan başka çok da cahilaneydi. Birincisinde ikaz ettik, ikincisini aynı berbatlıkta oynatmakta tereddüt etmediler. Ben de bu güzel Türk sanatına vâki hürmetsizlik ve itibar kırıcı harekete karşı bilen bilmeyene Karagöz oynatmanın ne demek olduğunu anlatmak suretiyle bu sanatı müdafaaya mecbur oldum.
Karagöz oynatmak sanatı ki buna eskiden “Hayâlî” denirdi. Eski ilanlarda Hayâlî Katip Salih Efendi, Hayâlî Şair Ömer Efendi, Hayâlî Tezgahçı Mehmet Efendi gibi… Bir insan Hayâlî olmak için birçok vasıflara ve malûmata sahip olmak lazımdır. Düşünün ki Karagöz oyunu tasvirlerle canlandırılan bir nevi tüluat veya ortaoyunudur. Bu oyunlarda mevcut olan canlı sanatkarları Karagözcü bir kişide toplayacaktır.
Onun için Karagöz oynatmak çok zor ve onun için de sanatkarı az bir temaşa koluydu. Rağbet görmediği veya iyi sanatkar yetişmediği ve işte bizim televizyon gibi kolay ve işten anlamayan müşterilerle karşılaştığı için elden gitti. Hâlâ Karagöz’ü modernleştirip Yunanlıların yaptığı gibi beynelminel temaşa çeşitleri arasına sokmak şöyle dursun alelade ve klasik bir Karagöz perde açışını bile yapacak bir sanatkar bulunabileceğini zannetmiyorum. Onun için bizler gibi daha yüzlerce amatör kimselerin Karagöz hakkında bildiklerini söylemeleri, bunların derlenmeleri ve ilmi şekilde yeniden birleştirilip hayal sanatının bir rehberinin yapılması ondan sonra hayali yetiştirilmesi en doğru yoldur. Yoksa bugünkü haliyle geliştirmeye kalkışmak bu yalan yanlış ve manasız malumatı kültür vesikası haline getirmek olur.
Ben hakiki bir hay^lî sanatkarı iyi bir diplomata benzetirirm. Yani bir hayali’de bulunması gereken bilgiler ve vasıflarla iyi bir diplomatın sahip olması lazım gelen meziyetlerde bir benzerlik hiç değilse türlülük bakımından bir paralellik görürüm.
Her şeyden evvel bir diplomat hoş sohbet olmalıdır. Nüktedan, kolayca insana hulûl eden bir kimse olmalıdır. Fizik olarak güzel iddiası tercih edilirse de bunun ehemmiyeti ikinci derecededir. Ondan sonra mutlaka güzel sanattan anlamalı, meşhur ressamlar, heykeltraşlar, dünya şahaserleri hakkında ciddi malumatı olmalı ve elbette bir antika meraklısı sayılabilecek kadar eski eserlerden anlamalıdır. Bir fincan veya kutu yahut kaşık koleksiyonu gibi, pul çok yaygındır, koleksiyonu bulunmalı. Birkaç dili güzel konuşmalı. Sesli dedikoduları hazırlamakta mahareti ve ricali darıltmayacak kadar zarif ve nazik, fakat inatçı olmalıdır. Edebiyat, musiki, tiyatro konserleri hakkında konuşabilmeli, tarihi malumatı ihtisas derecesine vardıracak kadar zengin olmalıdır. Bütün bunların yanında sadece siyasi ahidnâmelerin ana hatlarını hazırlaması kafidir. Diğer bütün malumatı yanındaki mütehassıslar ve teknisyenler verirler. Bir diplomatın en büyük başarısı bulunduğu memleketin ileri gelen devlet adamlarıyla dost olup onların kendisiyle sohbet etmeyi arayacak kadar sempati ve ilgi kazanmasıdır. Bu da ancak söylediğim vasıflarla olur. Ben böyle Türk diplomatları gördüm.
Gelelim karagözcüye;
Bir – iki Hayâlî’de her şeyden evvel Divan edebiyatına ve bu musikiye vakıf olmalı, daire çalmasını bilmeli, perde gazellerini ve çeşitli şahsiyetlerin çıkışlarında okunacak şarkılarını okuyabilmesi gerekir. O halde sesi de iyi olmalıdır. Bundan başka sesi incelip kalınlaşacak bir hançereye malik olmalıdır ki kalın fasılları ve Karagöz’ün gırtlaktan gelen kaba sesini çıkarabilsin. Ondan sonra mutlaka hoş sohbet olmalıdır. Çünkü, Karagöz muhaveresi her ne kadar girişte basmakalıp bir tekerlemedir ama sonradan Hacıvat’ın güzel sohbetler yapması ve Karagöz’ü tuhaflık etmeye sevketmesi lazımdır. Bu da ezberlemekle olmaz, Yani iyi bir tüluatçı olmakla beraber Hacıvat şive ve edasıyla bir müsahabe yapabilmelidir.
Ondan başka Karagöz’deki bütün taklitleri yapması, yani kuvvetli bir maksat olması lazımdır. Bu da oldukça nadir bulunan vasıflardandır. Sonra tasvir dediğimiz Karagöz resimlerinin en azından tamirini yapacak kadar tasvir kesmeyi, dikmeyi bilmelidir. Ve nihayet tasvirleri değneklere taktıktan sonra konuşmayla tasvirin hareketini senkronize etmeyi ve bunda asla hataya düşmemeyi, bir elinde iki tasvir oynatmayı becermelidir. Bunlar ise gördüğünüz gibi dünden bugüne Allah vergisi olarak elde edilecek şeyler değildir.
Ama efendim, bunu kimler yapabilir?
Zamanında bunları yapanlar vardı. Biz yetiştik. Bizden evvel daha da ustaları varmış. Gerçi marifet iltifata tabiidir. Ama biraz da bu mesleği sevmek lazımdır. Çünkü aşk olmadan meşk olmaz. Fakat sadece aşk da kifayet etmez.
Şimdi böyle bir Hayâlî yetişebilir mi? Vallahi ben hiçbir zaman bizim milletin kabiliyetinden şüphe etmedim. Üst tarafı ciddi ve rasyonel bir sistemle çalışılırsa yavaş yavaş bugüne uygun Hayaliler yetişebilir. Çünkü öyle vasıflılar var ki vaktiyle meddah İsmet Efendi’den daha kuvvetli görünür büyük istidatlar vardır.
Burhan Felek – 13.09.1976 – Milliyet gazetesi