Ramazan ayı geldiğinde herkeste bir heyecan başlar, ramazan ayı ibadetin en yoğun yaşandığı ay olduğu kadar ramazan eğlenceleri ile de özellikle çocukların beklediği özel bir zamandır. Canbazlar , hokkabazlar , macuncular , kağıt helvacılar , karagöz ustaları , meddahlar , ortaoyuncular ramazan ayının arefesinde aranıp bulunur ve ramazan eğlenceleri haftalar önceden ayarlanırdı.
Ramazan boyunca devlet önde gelenlerinin ve varlıklı kişilerin konaklarında halka açık iftar sofraları kurulur, sofraya oturanlara diş kirası adı altında armağanlar ya da para verilirdi. Akraba ve dostlar arasında ramazanın ilk haftasında habersiz iftara gitmek bir saygı belirtisi sayılırdı. Daha sonraki günlerde de büyükler, akraba ve dostlar iftara davet edilirdi.
İftardan sonra erkekler dışarı çıkar, özellikle yaz aylarına rastlayan ramazanlarda eski İstanbul’da Fatih, Şehzadebaşı, Laleli, beyazıt, Sultanahmet, Ayasofya, Eyüp, Mahmutpaşa, Sultanselim camisi meydanlarındaki açık hava kahvelerine gidilir, teravih namazına değin burada çubuk, nargile, kahve içilip sohbet edilirdi. Yatsı ezanından sonra teravih namazı için camilere gidilir, namazdan sonra da ramazan şenlikleri yapılan yerler gezilirdi. Ramazan şenlikleri yapılan yerler arasında özellikle Şehzadebaşı’ndaki direklerarası en canlı eğlence merkezlerindendi. Tavukpazarı’ndaki semai kahveleri, Şehzadebaşı’nda sergilenen kukla , gölge oyunu , orta oyunu gösterileri , bazı ünlü meddahların devam ettiği kahveler en çok ilgi gören eğlence yerleriydi.
Son yıllarda belediyeler eski ramazan şenlikleri tarzı ramazan eğlenceleri düzenliyorlar ancak tabii ki o eski tadlar artık yok. Ucuz olsun da ne olursa olsun mantığı bu alanda da kendini gösteriyor. Ramazan eğlenceleri bir organizatör şirkete veriliyor ve şirket de ucuz olsun da ne olursa olsun düşüncesiyle her sanatın amatörünü buluyor. Mesela yapılan ramazan etkinliklerinin hepsinde karagöz var ama hiç birinde gerçek bir karagöz sanatçısı yok. Bir gazetecimiz bu durumu çok güzel tespit etmiş;
“..Kesif sucuk ve kokoreç kokularının sardığı, zevkten ve estetikten yoksun baraka ve çadırların kurulduğu, sekizinci sınıf müzisyen ve komikçilere ozan ve meddah muamelesi yapıldığı bu zoraki Ramazan eğlenceleri, Direklerarası eğlencelerine hiç mi hiç benzemediği gibi eskiyi yaşatma, geleneği ikame etme gayretini de boşa çıkarıyor…” (Burhan Eren, Zaman Gazetesi Turkuaz eki, 24 Eylül 2006)
Ramazan ayı eskiden ne idi, şimdi ne oldu….
Nerdeee o eski ramazan eğlenceleri , nerdee o eski ramazan şenlikleri , nerdee o eski ramazanlar.. Eskiden ramazan şenlikleri buram buram kültür kokardı, şimdi ise ticaret ve pespayelik…
Sabaha karşı bekçilerin davul eşliğinde okudukları maniler sahuru haber verir, sahur yemeği yendikten sonra yatılırdı. Minareler arasında kurulan mahyalar da onbir ayın sultanının renkli öğelerinden birini oluştururdu.
Bir de ramazan övmeleri vardı ki evlere şenlik. Ünlü ağalar ünlerini daha da çok artırmak için ramazanlarda övülme yarışına girerlerdi. Bulgur pilavı ile hoşaf mideye indirilirken bir de kulaktan tatlı sözlerin verdiği hazzı duymak ağalar için bir keyif, bir tiryakiliktir. Pilavın yanında hoşaf olmayabilir. Fakat davul olmazsa yerini susam helvası bile tutamaz. Hiç ramazan keyfi davulsuz çıkar mı? Davulsuz ramazan tuzsuz çorbaya benzer.
Yükseklerde yaslanırsın
Kuş etiyle beslenirsin
Benim Hüseyin ağam
Sen bu köyün aslanısın
Güm be de güm güm
Ramazan aylarının en önemli özelliklerinden biri de yardımlaşma duygusunun en yüksek seviyede hayata geçirilmesi idi. Yardımı yapanın o yardımdan faydalananı görmemesi, böylece yardım alan kişinin mahcup edilmemesi en önemli unsurdu. Bunun için sadaka taşı diye bir yardımlaşma çeşidi icad edilmişti. Yere dikilen yaklaşık iki metre yüksekliğinde bir taş sütunun tepesine bir oyuk açılır ve hâli vakti yerinde olan kişiler bu oyuğun içine para bırakırlardı, gece hava karardıktan sonra ihtiyacı olan kişiler oyuktaki paralardan ihtiyacı kadarını alır ve gerisini tekrar oyuğa bırakırdı. Yine ramazan aylarında uygulanan yardım çeşitlerinden biri de zenginlerin fakir bir mahalledeki bir esnafa gidip veresiye defterine borç yazdıranların borçlarını ödemesiydi. Parayı ödeyen kimin borcunu ödediğini bilmezdi, borcu ödenen ise borcu kimin ödediğini bilmezdi. Ramazan yardımlaşmanın en insânî örneklerinin görüldüğü aydı, şimdiki gibi görgüsüzce yardımlar olmazdı.
Eskiden ramazan aylarında iftar topu atılırdı, insanlar iftar vaktini televizyondan öğrenmezdi, onbir ay manken resimleri yayınlayıp ramazan ayında dindar kesilen gazetelere aldanmazdı, fakirlerin evine hiç kimse görmeden yiyecekler götürülür, yapılan iyilikler reklam edilmezdi, insanlar birbirleri ile sohbet eder televizyonun karşısına mıhlanmazlardı, çocuklar babaları ile birlikte teravih namazına gider, namazdan sonra macun , kağıt helva ya da horoz şekeri yenirdi.. Bayram sabahı bayram namazına gidilir dönüşte bayram şekeri alınırdı.. Bayramda el öpmeye gelen çocuklara bir mendil içinde şeker ve harçlık verilirdi.. Ama şimdi her şeyi unuttuk… Aslımızı unuttuk… Ramazan rejim ayı, bayram ise tatil fırsatı olarak görülmeye başlandı..
Siz yine de Ramazan ayının ruhuna uygun gerçek bir karagöz gösterisi seyretmek isterseniz bizimle iletişim kurabilirsiniz.
RAMAZAN GECELERİNİN EN GÜZEL EĞLENCESİ KARAGÖZ HACIVAT, SATIN ALMAK İÇİN TIKLAYIN