Sayın müellifi tarafından gönderilen ve “Karagös Turkische Schattenspcele” adını taşıyan güzelim bir kitap masamın üstünde. Prof. Dr. H. Ritter, endeksiyle beraber 669 sayfa olan ve ayrıca, oyunlarda geçen şahıslara ait tek sayfaya renkli olarak basılmış on yedi resimle sayfalara üstlü altlı ve renksiz olarak basılmış kırk sekiz resmi de ihtiva eden bu kitap okuyucularına on dokuz tane oyunun Türkçe metnini sunmaktadır. Bu on dokuz oyun kitaptaki sırasına göre şunlardır:
“Sünnet düğünü, Mandıra, Ortaklar, Bahçe, Ferhat ile Şirin, Orman, Büyük Evlenme, Karagöz’ün Ağalığı, Cambazlar, Karagöz’ün şairlerle imtihan olması, Kırgınlar yahut Apdal kardeşler, Hamam, Tahmis, Tahir ile Zühre, Çivi Baskını yahut Aptal Bekçi, Salıncak, Bursalı Leyla, Balıkçılar, Meyhane.”
Prof. Ritter, her oyunu ağızdan duyulduğu gibi tespit ettikten sonra oyunların Almanca tercümelerini de ruhi atmosferini hiç bozmadan vermiş, gereken incelemeleri yapmış, Türkçe metinlerde açıklanması icap eden sözleri, notlarla açıklamış, doğru söylemek lazım gelirse Karagöz hakkında, bizdeki birkaç kalem tecrübesine karşılık bilgi alemine dört başı mâmur bir şaheser sunmuştur.
Yıllarca Karagöz üzerine çalışan büyük Şarkiyatçının 1953 de basılan bu kitabı, Karagöz’e ait meydana getirdiği ve 1924-1941 yıllarında bastırdığı iki büyük cildin üçüncüsünü ve bilhassa metin kısmını teşkil eder.
Nizamî’nin “Heft Peyger” i, Attâr’ın “İlahi Name” si ve nihayet, Türkiye’den ayrılmış olmasına rağmen İstanbul, Maarif Matbaasında, 1954 yılında bastırdığı, Abdulkahir-i Cürcanî’nin “Egrâr-ı al-Belâga” sı gibi değerli kitapların en sağlam ve doğru metinlerini sunan yayıncı ve metinci âlim Ritter’in bilgin hüviyeti bu kitapta, İslam Ansiklopedisine Attâr’ın, Mevlânâ Celaleddin’in hal tercümelerini yazan, Nizâmî’nin mecaz dilini inceleyen (1927), İbn-i Haldun münasebetiyle tesânüd gruplarını ele alan (Oriens, 1948) Sûfînin Allah’la mücadelesi adlı değerli ve orijinal bir tetkik sunan (aynı, 1948) ve daha bu çeşit bir çok makaleleri olan, bir çok kitaplar hakkında tenkitler yazan münekkid Ritter’in tenkidçi hüviyetiyle kaynaşmada. Hatta iyi bir müzik üstadı olduğu kadar tıpkı bir Şark “nükte-pira” sı gibi “meclis-ârâ” olan, hafız tercemeleriyle (Orientalia, I, 1933) iyi bildiği her iki dilde gerçekten bir usta olduğunu isbat eden sanatkâr Ritter’in de bu birliğe katıldığı muhakkak.
Karagöz’ün sosyal hayatımıza bir ayna oluşu, Karagöz oyununun zaman şartlarıyla inkişaf safhaları, bu oyunlardaki psikolojik özellikler gibi herhangi bir inceleme onarımına girişen bilgin, artık mutlaka sağlam metin ve iyi bir inceleme örneği olan bu esere müracaat zorundadır.
Karagöz oyununda başlıca iki şahsiyet vardır: Hacivat çelebi, Karagöz. Hacıvat yarı bilgindir, bir yarı aydındır. Söylediği sözler, “mustalah” tır, zamanının münevver dilidir. Fakat bütün sözleri kulaktan dolmadır. Tam bir eyyam adamı olan Çelebi, nabza göre şifa vermesini bilir, kimseyi kırmaz. Candan bağdaştığı Karagöz’ü bile, yeri gelince karşısındakilere hoş görünmek için yermekten, kınamaktan çekinmez.
Karagöz’e gelince; O tam bir halk adamıdır, halktır. Halk nasıl “kazıyye” yi “kazayağı” yapmış, “kazın ayağı öyle değil” sözünü bulmuşsa, halk nasıl divan şairlerine acaip, kırık dökük beyitler söyletmişse, halk nasıl “Ay mehtabı” terkibiyle uydurma dili, şuuraltı alay konusu yapmış, “Bab-ı Âli kapısı” diye şuur üstü alay etmişse Karagöz de durmadan Hacıvat Çelebi’nin çıtkırıldım sözleriyle alay eder. Çelebinin, “Vay Karagözüm vakti şerifler hayırlar ola” iltifatına Karagöz’ün, “Sinsileni sansarlar boğa”diyerek karşılık vermesi çocukluğumuzdan beri kulaklarımızı çınlatmadadır sanırım. İşte Prof. Ritter’in kitabında Hacıvat sesleniyor;
-Güzel bir akşam imrârı vakt eyleyelim.
Karagöz soruyor
-Emin ağa ile kadayıf mı yiyelim?
Karagöz, çelebinin “Safada daim ol” sözünü bile “Vefa da dayım ol tarzında anlıyor.”
Haste-i aşk u muhabbet derde dermân istemez
Sıhhat ümmid etmiyen elbette lokman istemez
Beytine;
Hasta aşık bol yumurtalı revani istemez
Sahan dolu yahni olsa ballı lokma istemez
Beytiyle cevap veriyor.
Sü-i âdâb-ı muhabbettir ne lazım kıyl-ü kaal
Hâlet-i aşkı bilir erbâbı ilan istemez
Beyti onun ağzında şu hale geliyor;
Sütlü muhallebi âlâdır ne lazım portakal
Âşureyi bizim âşık sever ilân istemez.
“Karagöz’ün şairlerle imtihan olması” oyunu bu bakımdan pek değerli. Karagöz, adeta imparatorluk devrinin perdeye vurmasıdır, nitekim orta oyunu da Karagöz ile Hacıvat’ın bütün şahıslarla meydana inmesidir.
Bilgiç Hacıvat, orta oyununda Pîşekar oluverir. Karagöz de Kavuklu’ya döner. Öbür şahıslar, Anadolulu, Rumeli’li, Sarhoş, Tuzsuz Deli Bekir, Beberuhi, sonra imparatorluk toplumunu meydana getiren çeşitli unsurlar ve her unsur, özelliğini mübalağalı ve alaylı bir tarzda temsil eder bu oyunda. Bu bakımdan Karagöz oyunu gerçekten de imparatorluk devrinin sosyal durumunu, son devirlere kadar adım adım incelemede bize büyük bir kılavuz olur. Zamanla hamam alemleri, yalova safaları, baskınlar, ters evlenmeler, Karagöz’ün ağalığı, uşaklığı, Kanlı Nigar gibi oyunlar, Tahir ile Zühre, Ferhat ile şirin gibi halka mâl olmuş klasik hikayeleri örtmüş, nüktelere zâmanın icâtlarına hatta şimendifer girmiş, deriden hayaller fes giymişler redingot giyinmişler, kravat bağlamışlardır.Fakat bütün bu inkişaf safhalarında sabit karakter, gene Karagöz’ün karakteri. O, bir teviye uydurma dille alay eder, halkın tam temsilcisidir.
Abdulbaki Gölpınarlı
T.F.A. No:119 Haziran 1959