Yıllar yıllar evvel Danimarkalı bir bayan öğrenci fakültesini bitirmek için Karagöz’ü tez olarak almıştı. Bu çalışmasını da bizzat yerinde yapabilmek için Türkiye’ye gelmeye karar verdi. Yolu Yunanistan’dan geçiyordu. Geçtiği ve gezdiği yerlerde “Karaghiozis” yani Yunan Karagözü ile bol bol karşılaştı. Kitap,broşür,tiyatro ve gazino gösterileri, plaklar, kartlar, filmler, afişler… O zaman televizyon yoktu ama radyoda “Karaghiozis” vardı. Danimarkalı genç bayanın içini büyük bir sevinç ve heyecan kapladı. Ama bu gördükleri için değil.. Yunanistan Karagöz’ün anavatanı olmadığı halde bu kadar çeşitli ve bol dokümanla karşılaştığına göre Türkiye’de kim bilir nelerle karşılaşacak, ne alacağını, nereye gideceğini, hangi gösteriyi seyredip görüşme yapmak için hangi sanatkarı tercih edeceğini şaşıracaktı. Bu sebeple Yunanistan’dan sadece bir broşür ile dünyaca meşhur Yunan Karagözcüsü Spatharis’in resimli bir reklam kartını bile isteksiz alıp çantasına koydu.
Danimarkalı genç bayan İstanbul’daki uzun sürecek çalışmasını rahat yapabilmek için Taksim civarında bir çatı katı bile tuttu. Sonra da hemen büyük bir heyecanla kapıdan fırlayıp caddeye çıktı. Biraz sonra hakikaten şaşırmaya başladı. Fakat buldukları ve bulacakları için değil, aldığı cevaplar için… İlk girdiği yerler kitapçılar olmuştu. Sorduğu “Karagöz” kitabı için hiçbirinden “evet” cevabı alamadı. Sonra “nerede Karagöz oynatıldığını ve saatini” öğrenmek istedi ya, kime sorduysa gülümseme ile karışık olarak “Hiçbir yerde yok” cevabını aldı. Sordukça aldığı “Yok” cevapları da çoğaldı. Ne plağı vardı Karagöz’ün ne bir sinemada filmi, ne kartı, ne broşürü, ne el ilanı… Ama “yok” cevabı verenlerin yüzlerindeki gülümsemenin sebebini ve burukluğunu anlayamadı. Ne var ki şimdi onun içini de bir burukluk kaplamıştı. Dünyaca meşhur bu milli Türk Gölge Tiyatrosu, bu sempatik Karagöz neden kendi vatanında yoktu?..
Karagöz tezinden vazgeçmiş olarak turist gibi gezerken kaldırımda küçük bir kitap gözüne ilişti. Çünkü resmi tanımıştı.Hemen aldı. Bu, benim ailemin ekmek parasından kesip biriktirerek Karagöz’e hizmet düşüncesi ile bastırdığım,dağıtımını yapamadığım için hurda kağıt fiyatına toptan sattığım kitapçıktı. Genç bayan hemen kitapçıktaki adresime “imdat istercesine” bir mektup yazmıştı. Hemen onun çatı katına heyecanla koştum. Bir divan ve sandalyesi ile basit bir masa. Kocaman ve boş görünen dört duvardan evvel beni masa üstünde duvara tutturulmuş bir Karagöz-Hacıvat kartı karşılamıştı,sanki “Hoş geldin” diyordu.
Amerikalı bir genç çift tercümanlık yaptılar. Danimarkalı genç bayan eğer Yunanistan’daki doküman bolluğu ile karşılaşsa idi yorulmak bilmeden her yere koşacak, dinleyecek, yazacak, çizecek, fotoğraf çekecek ve tezini ayrıca bir kitap olarak bastıracaktı. Artık bu düşüncesi bir hayâl olmuştu. Dönüş bileti ve planında Yunanistan yoktu. Almadıkları, görmedikleri için şimdi çok pişman ve üzgündü. Yine de benden neler bulabileceğimi sordu. Türkiye’nin en uzak köşesinde Karagöz’ü bulabilecek ise gitmeye razı idi. Bazı adresler ve bilgiler verdim, ama artık heyecanı sönmüş, yerini hayret ve üzüntüye bırakmıştı. Onun üzüntü ve hayretini görmenin kahrını yaşadım.
Onu ikinci arayışımda gittiğini öğrendim ve bugüne kadar kendisinden bir haber alamadım. Fakat bir “İbret hatırası olarak” mektubunu saklıyorum. Ayrıca ne tuhaftır ki o tarihte ben ona bir şey veremediğim halde o bana, aldığı broşürün bir fotokopisini, el ilanının bir tanesini verdi. Fransızca ve Rumca olarak hazırlanmış bol resimli bu broşürü daha sonra tercümesi ile birlikte dosyama koymuştum. Ki bu yazımda işte bu broşürü tanıtarak Yunan Karagözünü kendi kalemlerinden nakletmiş olacağım.
Bizim Karagöz’ümüz ile beraber daima ben Yunan Karagöz’ünü aklıma getirmişimdir. Çünkü onda, bizim yapamadıklarımız değil de nankörlüğümüz ve Karagöz’ün ne olduğunu kavrayamayışımızın neticesi, yapmadıklarımızın zenginliğini görürüm. Milli kültür ve sanat nutuklarının peşinden Karagöz’ü nasıl batı kültür ve sanatının ayakları dibine attığımızı görürüm. Fakat, batı yeni teknikler eklediği kültür ve sanatına rağmen, hele bugün TV’nin her yere girmesine rağmen “gölge ve kukla tiyatrosu” na gittikçe artan bir yer vermektedir. Okullarında bu sanatlara yer veriliyor ve bazısında Karagöz ders olarak okutuluyor. Bu sebeplerle Karagöz’ü arayan batı-Danimarkalı genç bayan misali- onu anavatanında bulamayınca ister istemez Yunan Karagöz’üne kucak açıyor.Karaghiozis’de Karagöz’ü aramak mecburiyetinde kalıyor.
Danimarka’lı genç bayanın ibret verici “Karagöz tezi macerası”ndan sonra yıllar geçti, değişen bir şey olmadı.Ege sahillerimizde her hafta Karaghiozis seyredilirken, bizim TV’miz tersine işleyen bir çarkla artık ramazanlarda bile Karagöz’e kapalıdır. Kitaplar bulunmaz iken, şimdi bu ayın (Ramazanın) özel sayfalarında Türk basını bile Karagöz’ü unutmuştur.Milli ve dini bayramların tebrik kartı sergilerinde Karagöz hiç yokken batının çizgi film kahramanları ve Noel baba renk renk sıralanıp bu zaferi için sanki bize “nanik” yapmaktadır.Okullarımızda resim ve elişi dersleri, tiyatro kolları, tulûatı tavsiye eden yönetmelik maddesi var iken Karagöz yoktur. “İlk ve orta dereceli okullar eğitici faaliyetler yönetmeliğinde” Karagöz bulunmamaktadır. Bu örnekler çoğaltılabilir ama en önemlisi artık Karagöz sanatını ve tekniğini bilenlerin sayısının bir elin parmakları kadar azalmış olmasıdır. Turizm patlaması yapmaya başladığımız şu yıllarda Karagöz yine bize yardımcı olmak için bekliyor. Turist, memleketinde olmayanları aradığına göre, milli zenginlikleri yerinde görmek için geldiğine göre, Karagöz’ün de bu zenginliklerin içinde olduğunu neden hatırlamak istemiyoruz?. Ama Yunanistan işte yıllardır bunu yaptığı için Karaghiozis’i salonlar ve gece kulüplerinde seyredebiliyorlar. Karaghiozis’lerle süslenmiş çeşitli hediyelik eşyalar alabiliyorlar.
Dünyanın bazı memleketleri gölge tiyatrosu sanatında isimlerini yazdırmışlardır. Çin, Hindistan, Cava, Endonezya, Bali, Mısır ve Türkiye bunların başında gelir. Kültür Devrimi” sebebi ile Çin gölge tiyatrosu tamamen yok olmasına rağmen, dünya literatüründe hatta bu sanata “Çin gölgeleri” şeklinde ismini vermiş olarak yerini muhafaza etmektedir. Mısır’da artık yoktur. Batı’da, bu sanatın büyüyen boşluğunu ise Karagöz’ün sahipsizliğinden faydalanarak Karaghiozis ile doldurmaktadır. Batılı çocuklara ve gençlere gölge tiyatrosu olarak artık Karaghiozis öğretiliyor. Halbuki küçük bir mukayese ile görüleceği gibi Karagöz, figürlerinin güzelliği,sevimliliği ve gerçeğe uygunluğu, mizah zenginliği, perdesinde insana kendisini vermedeki ustalığı ile gölge tiyatrosunda ismi en başa yazılacak, yüzyılların tecrübesi ile yoğrulmuş sanatı ve tekniği ile baş tâcı edilecek kıymettedir. Balığın, denizin kıymetini bilememesi gibi, biz de batı hayranlığının sarhoşluğu içinde karaya vuracağımız sahili hazırlamakla meşgulüz. Bu öyle bir sarhoşluktur ki, o batının neden gölge ve kukla tiyatrosu ile, neden Karagöz ve Karaghiozis ile uğraştığını görmesi gereken gözlerine perde indirmiştir.
Kendilerinin ve diğerinin gölge tiyatrosu hakkında Türkiye’de ve Yunanistan’da farklı düşünüş ve iddialar mevcuttur. Yunanistan’da Karaghiozis için iki fikir devam etmektedir: Yunan gölge tiyatrosunda Karaghiozis, Karagöz’ün millileşmiş şeklidir veya Karagöz Yunan buluşudur. Döner kebabını Avrupa’ya Yunan sandviçi olarak yediren, lokumu ve baklavayı da bu tezgahta işleyen zihniyetin “Life” gibi dünyaya dağıtılan bir magazine veya benzerlerine tam sayfa paralı ilanlar vererek Karaghiozis’i tanıtma ve Karagöz’ün Yunan buluşu olduğunu yayma” gayreti ciddiyetsiz bulunsa bile meyvelerini vermiştir.
Türkiye’de ise bazıları Karagöz’e sahip çıktığı, bazıları ise çaldığı için Yunanistan’a kızgınlığını dile getirdiği veya Karaghiozis’in Yunan buluşu olmadığını ispat etmek için kaleme sarıldığı halde ne tuhaftır ki bazıları da “Karagöz’ün artık müzelik olarak rafa kaldırılmasını” veya “Karagöz’ün bir kıymet ifade etmediğini, hangi millet alırsa alsın bir önemi olmadığını” ileri sürebilmektedir.
Karagöz ve Karaghiozis’i bu şekilde ve özetle ortaya koyduktan sonra, Yunanlıların Karagöz ve Karaghiozis için neler düşündüğünü broşür vasıtası ile öğrenmek muhakkak ki bizim için lüzumlu ve faydalı olacaktır. Ayrıca bir lastik fabrikasının Karaghiozis’i duvar takvimi yaparak dünyaya dağıttığı ve Karagöz’ün Yunan buluşu olduğunu bir kere daha yaydığı da dikkate alınırsa, kısa da olsa verilen bilgide gösterilen tarafsızlık, bütün Yunanlıların aynı iddiayı paylaşmadığının ispatı bakımından bu broşürün önemini artırmaktadır.
Bu broşür benzeri bir çalışmanın bugüne kadar Türkiye’de yapılmamış olduğunu da belirtmeliyim. Halbuki deri Karagöz figürleri (tasvirleri) ile çeşitli dillerde hazırlanacak Karagöz broşürleri ve ilgili hediyelik eşyalar, turistik eşya satıcılarında bol bol ve her zaman bulunabilse idi şimdiye kadar bu sanat ayrıca az da olsa bir döviz kaynağı olduktan başka Karagöz’ümüzü de sessizce ve devamlı olarak her milletten bir çok meraklıya tanıtmış olacaktık. Turistik yerlerde Karagöz gösterileri yapacak veya bu gösterilerin filmini gösterecek yerde, Gülhane Parkında yıllarca Karagöz ve Kukla oynatılmış sevimli sahne-kulübeyi de çöpçülerin süpürge ve kürek deposu yaptık.
Şimdi “KARAGHİOZİS” broşürünü ilk satırlarından itibaren okumaya başlayalım:
“Karagözcülük sanatı bütünü ile kartondan bir dünya meydana getirmiş ve bunu bir asır boyunca muhafaza etmiştir. Işıklı perdenin üzerinde neşeli bir mizah ve bütün ortak meseleler görünür. Ancak bütün bunlar aydın muhitin hor görüşünden ve kötümserlikten uzak, titiz bir damıtım işlemini andıran büyük bir hassasiyetle verilmiştir. O kadar ki, günümüz Yunanistan’ında dahi, sevilen bazı maniler ve şiirler haricinde, ne tiyatroda, ne de resimde halkın iğneleyici kuvvetini aksettiren bir yaratıcılığın Karagözcülük kadar mevcut olmadığını ifade etmek mümkündür Karagöz’ün bize geldiği devrin tespiti, tarihçiler için büyük bir alakanın ifadesi olabilir. Fakat bu, onun aktüel manasını değiştirmekte hiçbir ifade taşımaz.”
…………………….
“Aksesuar ve bölümleri, antik tiyatrodaki gibi basit, ancak bir onunki kadar tecrübe geçirdiğinin en açık ispatlarındandır.”
…………………….
“Ayrı görüş ve zihniyet açılarından da olsa seyrederken, çocuklar büyükler kadar, basit kişiler de okumuş kişiler kadar eğlenebilir ve zevk alabilirler. Bunu sembolik bir eserin, onu okuyan herkes tarafından değişik şekillerde tefsirine benzetebiliriz. Hulasa olarak, Karagöz’ün başlı başına memleketimizin bir zenginliği olduğunu ve şayet onu kaybeder isek fakir düşeceğimizi rahatlık ile ifade edebiliriz.”
…………………….
“Sinema Karagöz’e zarar veremez. Ona zarar veren Charlot’lar,hayatın katı ve direkt tarifini yapan yeni gerçekçi İtalyan filmleri, hayalleri ve yaratıcılığı ile insanı kahramanca bir seviyede perdeye aksettiren Rus filmleri değil, basamaksız bir merdivenin üzerinde kötü zevki yetiştiren Hollywood sanatıdır.”
Broşürü okumaya ara verip bazı notlar verelim: Broşürü süsleyen figürlerin çizimi ve yapılması Eugene Spatharis’ e aittir ki bu, Yunan Karagözünde dünya çapında şöhret yapan Sotiris Spatharis’in oğludur. Baba Spatharis’in hatıraları iki kalın cilt olarak 1960 da Yunanistan’da. Sonra da İngilizce özeti “Behind The White Screen” ismi ile 1967 de Londra ve 1976 da New York’da yayınlandı. Bizim de bir Hayali Küçük Ali’miz olmasına rağmen onun hakkında bazı ropörtajlardan başka bir şey yazılmadı.
Broşürün naklettiğimiz paragraflarında verilen diğer bir bilgi de figürlerin “karton” dan yapılmış olduğunun açıklanmasıdır. Türkler çok eskiden beri dericilikte çok ileri oldukları için Karagöz tasvirlerini de şeffaf hale getirdikleri deri tabakalarını işleyip boyayarak yapmışlardır. Halıcılıkta kullanmak ağaç ve bitkilerden elde ettikleri “tabii boyalar” ile renklendirilen bu deriler eskidikçe güzelleşen bir özellik kazanmışlardır. Dolayısı ile bu şekilde yapılan Karagöz figürleri (tasvirleri) bütün müzeler ve koleksiyoncular tarafından aranır olmuştur. Yunan gölge tiyatrocuları ve figür yapımcıları be derileri ve boyaları yapamadıkları için başlangıçta figürlerini metal levhalardan ve kartondan yapmışlardır. Eski İstanbul’da da çocuklar için böyle karton tasvirlerin yapılıp hatta mahalle bakkallarında satıldığı bilinmektedir.
“Tarihi Bilgiler” başlığı ile broşür devam ediyor:
Gölge tiyatroları sanatı Asya’da , Hindistan’da, Çin’de, Arabistan’da,Türkiye’de ezelden beri bilinmektedir. Hatta Fransa’da da 18. asırda gölge tiyatrosunun benzeri olarak “Seraphin Tiyatrosu” şeklinde görülmüştür. Bize Türkiye’den gelmiştir
…………………….
“Ananevi Karagöz’ün hayatta olan ustası Spatharis, bize şöyle anlatıyor: Karagöz bir inşaat ustasıdır ve Bursa’da bir paşanın sarayının inşaatında çalışmaktadır. Ancak gevezelikleri ile diğer işçilerin vaktini ziyan etmelerine sebep olunca, paşa onu öldürtür. Fakat bütün şehir halkını Karagöz’ün arkasından ağlar görünce de pişmanlığını göstermek için onun adına bir lahit ve bir de tulumba inşa ettirir. Karagöz’ün yakın arkadaşı olan Hacıvat Çelebi’ye onun şakalarını perde üzerinde canlandırması için de emir verir.”
Birkaç not da buraya sıkıştıralım: Karagöz’ün Yunanistan’a Türkiye’den gittiğinin açıkça ifade edilmiş olması broşürü hazırlayanların iyi niyetini ve broşürün kıymetini de göstermektedir. Broşür kapağında “Karaghiozis” şeklinde yazılmasına rağmen, Fransızca metnin içinde bu isim devamlı olarak “Karaghioz” olarak yazılmıştır. Bu sebeple Türkçe’ye tercümesinde bunun “Karagöz” şeklinde yazılmış olduğunu belirtmeliyim.
Dominique Seraphin (1747-1800) tiyatrosunda “Çin gölgelerini” göstererek büyük alaka görmüştür. Ancak figürleri kartondandı ve siyah gölge veriyordu. Ölümünden sonra aile üyeleri bu çalışmayı devam ettirdiler. Bu tiyatronun figürleri ise halen New York Cooper-Union Museum’da bulunmaktadır.
Türk gölge tiyatrosunun çıkışının özetlendiği kısmın anlatıcısı olarak bildirilen Sotiris Spatharis1898 de doğmuş ve 1974 de ölmüştür. Onun broşürde özetlenen Karagöz’ün çıkış rivayeti ise yine Bursa’dan kaynaklanmaktadır. Ancak saray inşaatı bulunması, Karagöz’ün öldürülerek, Hacıvat Çelebi’ye Karagöz’ü perdede canlandırma vazifesi verilmiş olması rivayetinin seçilmiş olması dikkate değer. Çünkü bu halde, Karagöz gösterilerine başlanırken isminin anılması bir âdet halini gelen Şeyh Küşterî’yi ortadan kaldırmaktadır. Bu konuda başkaları da mevcuttur ama en muteber olan “Karagöz ve Hacıvat’ın, Sultan Orhan zamanında Bursa’da bir camide çalışmakta olmaları” üzerine kurulu olanı var iken, hele “cami inşaatı”nın bulunmadığı bir rivayetin Yunanistan’da yerleştiğini de böylece öğrenmiş oluyoruz.
Broşürü okumaya devam ediyoruz:
“Türk Karagöz’ünün Yunanistan’da 1821 İstiklal Harbi’nden evvel bazı sanatkarlar tarafından oynatıldığı rivayet olunmaktadır. Zamanın gazeteleri olan “Tachypteras Phimi” ve “Athena”dan, Karagöz’ün 1841 de Nauplie ve 1852 ile 1854 arasında da Atina’da mevcut olduğunu öğreniyoruz”
……………………
“Karagöz sanatkarlarının en meşhurlarından ve ilklerinden olan Jean Brahalis Baba, Karagöz’ün örneklerini İstanbul’da seyretmiştir. Ama onun bu sanatı ne zaman Yunanistan’a getirdiğini veya bir başkasının mı daha evvel getirip getirmediğini bilemiyoruz. Louis Roussel, “Büyük Helenik Ansiklopedisi”nde, Karagöz hakkındaki makalesinde, Karagöz’ün Yunanistan’dan evvel Arnavutluk’ta görüldüğünü ileri sürmektedir.”
……………………..
“Gölge tiyatrosunun muhtelif biçimlerinin 1821’de birbirleri ile mücadele halinde oldukları unutulmamalıdır. Komedinin yanında dram, dramın yanında da anane tiyatroları yer alıyordu. Katsantonis, Androutsas kahramanlarının, Daveelis ve Yiangoulas (meşhur haydutlar) ve hatta yakındoğu temasını işleyen Tsakitsiz’in beraberce varlıklarını devam ettirebilmeleri, otoriteler ve halkın tercih ve alakasının birlikte ve fazla olması ile açıklanabilir. Gölge tiyatrosunun diğer kahramanları ve hadiseleri aşağı yukarı zamanımıza aittir:Peponia (kaba muhafız), eski Atinalı külhan Stavrakas, Bellatre (burnundan konuşan zengin, şımarık ve kabiliyetsiz çocuk), Kolitri’nin çocukları (ki Kolitri, Karagöz’ün tek çocuğundan ilham alarak üç tane daha meydana getirmiştir ve bunlar sahnede sadece dans edip şamata yaparlardı),Eugene Spatharis sahnesinde Hitler ve Mussolini’yi canlandırmış ve gösterilerinde onları cehenneme göndermiştir.”
…………………..
“Biz burada, bu sanatın kendi dallarında eşsiz, eskinin ve zamanımızın meşhur Karagöz oynatıcılarını paha biçilmez bir ağaç ailesi olarak kabul edip mümkün mertebe kronolojik bir sıralama ile tanıtmaya çalışıyoruz:Brahalis ,Mimoras, Poulias, Memos, Agapitos, Pangalos, Dedoussaros, Liatsas, Prevezanos, Theodoropoulos, Mollas, Manolopoulos, Jean Moros, Agiomavritis, Qanthos, Sotiris Spatharis, Melidis, Vassilaros, Ridimos, Manos, Nikitopoulos, Sotiris’in oğlu Eugene Spatharis, Haridimos’un oğlu Michopoulos, İatridis.”
…………………
“Karagöz sanatkarları tiyatrocular gibi bütün bir mevsim boyunca çalışmazlar. Gölge tiyatrosu daha ziyade göçmen bir açık hava tiyatrosu hususiyeti taşır. Son harbe kadar gölge tiyatrosu grupları yazın Atina’nın banliyölerinde, kışın da kahvehanelerde sanatlarını yaparlar, hatta turneye çıkarlardı.”
Haklı veya haksız olarak kızsak bile, tahrif edilmiş tarihi bilgiler bir yana, verilen bu teknik bilgilerle “Karaghiozis”i bilhassa bu milli sanatımızda perde kurmayı düşünen –varsa- gençlerimizin bilmesinde muhakkak ki fayda vardır.Bir çok memlekette geleneksel veya modern gölge tiyatrosu ve çalışması bulunduğuna, hele Avrupa ile Kuzey Amerika’da değişik teknikler kullanılmakta olduğuna göre yetişecek genç karagözcülerimizin hepsinden haberdar bulunması şarttır. Karagöz sanatımızın canlanması, yaşaması ve yayılması herhalde bu şarta bağlıdır.
Ünver Oral Sanat Olayı Dergisi No:44 İstanbul 1986