Halk temaşasının orijinal ve karakteristik bir nevi olan Karagöz hayal oyunudur. Hayal oyununun menşei meselesi bir çok alimleri meşgul etmiş ve uzun münakaşalara yol açmıştır. Bu mevzu üzerinde pek çok uğraşmış olan Yakob (Yazar Yakop olarak yazmış ama aslında Jacob E.Ş.) hayal oyununun menşeini Çin’de bulmuştur. Hayal oyununun en eski şekli milattan 121 yıl evvel VU adında Çin hükümdarı zamanında ortaya çıkmıştır. Rivayete nazaran hükümdarın karısı ölmüş, onun tessürünü tahfif için bir hayalci karısının hayalini perde arkasında hükümdara gösterirmiş. Fakat bu hadise mahiyeti itibariyle düşünülecek olursa bunun bir sanat tezahürü olmadığı görülür.
On birinci asırda yazılmış bir Çin ansiklopedisinde bu hikaye tekrar edilmekle beraber o devirlerde panayırlarda eski destani hikaye kahramanlarının bir takım hayaller halinde gösterilmek suretiyle temsil edildiğini söylemektedir ki bundan bir hikayenin hayal vasıtasıyla canlandırılmakeyfiyetini öğrendiğimiz gibi hayalin vatanı hakkında da bir fikir edinmiş oluyoruz.(1) Çin ansiklopedisinin bu ifadesi bazı alimlere hayal oyununun Çin’de vücut bulduğu ve teşekkül tarihinin de ansiklopedide zikredilen tarihlere kadar uzayabildiği hükmünü kati olarak verdirmektedir.(2)
Diğer taraftanKaragöz üzerinde uzun zamanlardan beri uğraşan muhtelif mecmualarda buna dair tetkikleri çıkan ve yakında da bir kitabının çıkacağını öğrendiğimiz İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi doçenti abri Esat iyavuşgil’e nazaren hayal oyununun menşeini Çin’de değil Orta Asya’da aramak lazım gelir.(3)
“Elimizdeki vesikalar ve mantıki deliller hayalin bazı iddiaların aksine olarak Aksayı Şarkta değil Orta Asya’dan doğduğunu ve muhtelif istikametlerde yayılarak muhtelif cemiyetlerin bünyesine intibak ettiğini gösteriyor. Hayal oyununun çok eski devirlerde Orta Asya’da Hint’te, Cava’da, Çin’de, Siyam’da ve Japonya’da yaşadığına dair kati bilgiler mevcut olduğu gibi on yedinci asırdan itibaren İtalya’dan başlayıp İskandinavya’ya kadar bütün Garp memleketlerine yayıldığını gösteren vesikalar vardır.
Biz sadece hayalin kendisine menşe olan diyardan kalkarak mütemadiyen garba doğru akın eden Türk kütlelerinin güzergahı boyunca yayıldığını söylemekle iktifa edelim. Orta Asya’nın eski Türk lehçelerinde (Kavurcak) veya (Kabarcık) kelimesinin mevcudiyetinden başka bir Acem müverrihinin on üçüncü asrın ilk nısfında Cengin’in oğullarından Oktay Han’ın huzurunda hayal oynattığına dair olan kaydı keza daha evvel on ikinci asırda yaşamış bulunan Şeyh Attar’ın “Üştürname” adlı eserinde gayet mahir bir suretbazdan bahsederken bu zatın Türk olduğunu tasrih etmesi gibi noktalar yukarıda hayalin Orta Asya’dan kalkarak maveraünnehir ve şimali İran’dan geçip Anadolu’ya geldiği hakkındaki mütaelayı takviye decek mahiyettedir. Yine bu görüşü takviye edecek mahiyette olmak üzere “Chodzko” nun “Teâtre Presan” adlı eserinin mukaddimesinde şöyle bir kayda rast geliniyor: “Müellif hayalden bahsederken çok eski devirlerden beri bu mıntıkanın ve hasseten Türk menşeinden gelme göçebe kabilelerin milli oyunudur” yine aynı eserde bu İran’da yerleşen Türk kütlelerine hayal oyununun kahramanı tasvir olunur. Keçel Pehlivan adını taşıyan bu tip fizyonomi bakımından bizim Karagöz’ü andırır.(4)
Hayal oyununun tamamıyla remzi bir mahiyet arz etmiş olması garp ve Acem memleketlerinde olduğu gibi bizde de tutunması keyfiyetini doğurmuş, tasavvufi bir kıymeti haiz bulunması itibari ile de mutassıp muhitlerde müsamaha ile karşılanmıştır.
Bu mesele üzerinde tetkiklerini derinleştirmiş olanlar “Gerek Selçuklu devrinde gerek Osmanlı İmparatorluğu’nun teşekkülü anlarında oynatılan hayalin mevzu itibariyle tamamıyla tasavvufi olduğunu yazmaktadırlar.(5)
Osmanlı İmparatorluğu’nun teşekkülü anından son devrelerine kadar önce tasavvufi manasıyla sonra satirik hüviyeti ile sarayda -Fatih zamanı müstesna- umumiyetle rağbet görmüş olan hayal oyununun ne zaman “Karagöz” adını aldığını kati surette gösteren bir vesika yoktur.
Dillerde dolaşan ve hakikati tevsik edilememiş olan rivayetler Karagöz perdesinin iki mühim şahsiyetini “Karagöz ile Hacıvat’ı” Bursa’da yaşamış iki şahıs olarak gösterir.
İlk defa Evliya Çelebi’de Karagöz’den “Karagöz İstanbul tekfuru Konstantin!in seyisi idi. Edirne kurbündeki Kırk Kilise’den bir miri sahibi kelam, ayyarı cihan kıpti idi. Adına (Sofiyozlu Karagöz Balî Çelebi) derlerdi. Tekfur Konstantin yılda bir kere (Alaattini Selçuki’ye) gönderince Hacıvat ile Karagöz’ün birbirleriyle mübahese ve mücadelelerini o zamanın pehlivanları hayali zille koyup oynatırlardı. Hacıvat ki Bursa’lı Hacı İvaz’dır. Selçuklular zamanında (Yorkça Halil) ismiyle müsemma peyki resulullah idi. Efe oğulları namıyla ecdadları söhret bulmuştu” diyerek bahseder” (6)
Evliya Çelebi’nin bu kaydı hayal oyununun Karagöz adını ne zaman aldığı hkkında bizi tenvir edemediği gibi Karagöz^ün şahsı hakkında verdiği malumat da daima münakaşa götürür mahiyettedir.
Yalnız her cephesinden bütün heyet ve heybeti ile bir halk tipi olan Karagöz’e Çingânedir deyivermek asırlarca halkın zevkine tercüman olmuş, onu güldürmüş ve cemiyetin pürüzlerini mizah ve hezelin tırnağı ile didiklemiş olan Karagöz’e hürmetsizlik olacağı kanaatindeyim.
- Ders notları (Dil fakültesi) Halk edebiyatı
- Selim Nüzhet, Hayalin hakikati, Türklük mecmuası sayı8
- Sayın Sabri Esat profesör olmadan yazılmıştı
- Sabri Esat Siyavuşgil, İstanbul’da karagöz, karagöz’de İstanbul, sayfa 4 Eminönü Halkevi neşriyatı
- Aynı eser sayfa 13
- Evliya Çelebi cilt 1 sayfa 655
Reşat Oğuz – Karagöz’de Halk Türküleri ve Halk Hikayeleri – Erciyes Matbaası 1946