Hacıvat’ın Hüznü (Hakan Poyraz)

Biz bir zıll-i hayaldik, hayal-i sitarede.
Çubuğumuz başkasının elinde bir görünür, bir kaybolurduk.
Önce sen kayboldun; bir kayboldun, pir kayboldun.
Ara ki bulasın?
Ama asıl ben?.
Ben öyle bir kayboldum ki sorma gitsin Hacivatım.
Sen sensin Hacı cav cav,sen sensin hâlâ…
Ama sor, ben ben miyim?
Gölgelerin gücü adına!!!
Güç kimde Hacivatım?.
Gölgen kadar güçlü müsün?
Hacivatım, hacı cav cav!
“Karagözüm, kaşı karam, gözü karam, gönül pârem, pâregözüm, nerdesin huu?”

“Sensiz hayal perdesi yıkık, cânım, canânım, can gözüm Karagözüm! Direklerarası harap, canan olmayınca… Direklerarası tavan arası. Tavandan tabana düştüm, battı gitti suretim! Direklerarası viran… Direklerarası, yürekler arası. Benimki yürek yarası cananım, cancanım, pare pare oldu canım. Gözümün akı, gönlümün yarası Akgözüm, Karagözüm. Yandı, viran oldu, yıkıldı perdem, suya düştü suretim… Gayrı ne yurdum kaldı ne yerim.

Durmaz bu viranede, bu salhanede gönül, varıp yanına gelmeyen, lafın belini kırmayan yaranı olmayanca. Gözü kör olmayasıca Karagöz, hayal perdesinde, suret-i endam etmeyesice, kararasıca, kömür olasıca Karagöz!

Gülşengâhımı gümnâm ettin Karagöz, nefsine ziyan ettin Karagöz, yıktın perdeyi viran ettin Karagöz. Gel beraber yıkalım perdeleri Karagöz, yeni perdeler yapmak için. Yakalım perdeyi! Narında biz de yanalım Karagöz! Alevinde göğe ersin suretimiz. Yine yıkalım perdeyi ve yine yapalım ve yine yakalım! Nârımız hiç sönmesin, hep harlansın Karagöz. Sonra…. Ve sonra: Perde viran, diyelim Karagözüm, sahibine haber verelim hemân; Karagözüm el-aman…

Meded ya hu! Huu! Nerdesin yahu!Yar sana bir eğlence, yar bana bir dost meded…

Hacivat dostunu arıyor; bir nisan yağmurunda. Her yağmur bir damla ve her damla bir insan; sokaklara sağnak sağnak boşalan… Her damla çamur oluyor Hacivat’ın eteğinde. Ol şehr-i Stanbul’un taşları Hacivat’a harita; Hacivat, haritada bir nokta… Haritanın ölçekleri değişmiş Karagözüm. Hacivat, haritada kaybolmuş. Mihenk kaybolmuş, nirengi kaybolmuş. Topuzu kaymış bu kantarın, bu cildin şirazesi dağılmış! Bu cilt bitmiş Karagözüm, bu kitap kapanmış; sen gitmişsin, ben bitmişim…

Yol yok, yolu bilen de, iz yok yok, izi bilen de… Hacivat simitçiye yol sorar, Hacivat adama adam sorar:

Simitçi;
“Abi kamera şakası mı?” diyesi. Eşşeğin sıpasından çifte yiyesi.

“Kamereman nerde hocam, kamereman?”

“Kamer-aman?”

“….”

“Kamer-aman, el-aman! Karagözüm bu adam nece konuşur, burası neresi?

Önüne bak hemşerim, Önüne bak Hacivatım, burası İstanbul, bundan başka İstanbul yok. Önüne bak! He valla arkana da bak. Sen ey bu diyarda Karagöz’den daha cahil, Karagöz’den daha masum Hacivat, arkanı kolla, zaman kötü.

Hem bırak Karagözü, şu paragözü. O Karagöz, bildiğin Karagözlere benzemez, senin hiç bilmediğin türdendir; ne eli dürüsttür, ne beline düzgün, ne de doğrudur sözü.

“Ne paragözü? Karagöz, paranın hesabını değil, lafını bile bilmez. Az buçuk kabadır lakin, dobradır sözü! Bir lokma bir hırkanın, mal da yalan, mülk de yalanın, var biraz da sen oyalananın Karagözünde olamaz paranın gözü…”

“Karagöz, suyun başında durdu, sen tavan arasında uyurken o turnayı gözünden vurdu n’aber!”

“Devir değişti beyamca, devir değişti
Hagywhat. Sen lafın belini kıracak dost ararken o borsaya brokır oldu.”

“Laf söyletmem Karagözüme hey avanak. İftira atma dostuma be şaşkın! Dostunu terk etmez Karagöz; bırakmaz beni forsaya… Ne forsaya, ne kurda kuşa, ne de inse cinne…”

“Şaşkın, avanak ha! Ya sen? Git gözlerinle gör Karagözünü. “Hayal Ürünleri Reklamcılığın nambırvanı Karagöz Bey! Gör, ne haller olmuş senin gözüne toz kondurmadığın can dostun Karagözüne!”

“Randevunuz yoksa Karagöz Bey’le görüşemezsiniz beyefendi.”

“Rende?”, “vû?”

“Hee! Rendevun var mıydı, rendevun? Cinse bak! Lüfen başka kapıya ayol.. Al-loo! Karagöz Bey, nassınız efeem? TRT efem mi?… hah, haaa, ne kadar espiritüelsiniz efem… Özür dilerim ama… içerde acaip kılıklı bir adam ısrarla sizinle görüşmek ister. Kimdir, necidir, anlayamadım. Evet, tabii… Ama bir türlü gitmiyor, laf anlasa! Tamam efendim, münasip buyurduğunuz üzre cebine üç beş kuruş sıkıştırıp kapıdışarı…. Kapıdışarı, kışt, kıştı, kapıdışarı… Yok beyefendi (?), Karagöz Bey çok meşgul, sizinle görüşemez.”

Tabi görüşmezsin Karagöz; görüşemezsiin. Nasıl yüzleşebilirsin ki Hacivat’ınla. Karagöz Hayal Ürünleri’nin tek tabancası, sanal dünyanın imparatoru, şöhret kapısı Karagöz. Çalgıcı babası Karagöz. Ne anasının gözüsün be Karagöz! Anan ne yer Karagöz? Süpürge sapı Hacivat! Süpürge sapı Hacivat. Hacı İvad… Hacı İmdat huu!

Kaç kişiyi şöhret ettin be Karagöz. Kaç Anadolu tosunu şöhret yolunda bu kapıya tosladı? Kaç garibin umudu bu kapının ardında tükendi? Nice genç kızın düşünde parlayan şöhret yıldızı, senin kara kapında kara karyolanda söndü? Yediğin herzenin üstüne usturuplu muhafazakarlık sosuyla sağcı bir partiden milletvekili de oldun ya sonunda! gözlerinden öptüğümün Karagözü…

“Randevunuz yok beyefendi, görüşemezsiniz!”
Rendevuu, rendevuu!

“Karagöz huu!”

“Türkçe anlamaz mısınız be adam. Patron seninle görüşmek istemiyor işteee… Du yu andırstent mi?”

“What?”

KARAGÖZ: Ne bu gürültü yahu? Neler oluyor kızım? Kimsin kardeşim ne istiyorsun? Dur lan dur; bu… bu… bu sensin vay anasına! Yahu Hacivat, Ulan ulan ulan vay vay! Bunca yıldan sonra…Hacivat’ım, ayakyolum, gözleri sulum!

HACİVAT: Karagözüm, akşam-ı şerifleriniz hayırlı olsun!

KARAGÖZ: Sıtmaya uğra da rengin solsun. Hangi bacadan düştün, hangi leylek getirdi seni buraya? Alaattin’in lambasından mı fırladın? Lan bu cin milleti hep böyledir, en olmadık zamanda adamın kafasına üşüşürler. Ben cini, sadece tonikle beraber severim. Cin tonik! Heh heh hee! Ne espirikim de mi? Sen niye konuşmadan öyle aval aval suratıma bakıyorsun ya hu? Kızım, bu adam var ya? Sen tanımazsın. Şimdiki nesil seni tanımaz Hacı cav cav, anlatsam da anlamazlar! Tam da gelecek zamanı buldun hani-bütün bu işin gücün telâşenin, koşturmacanın arasında. O zaman bu araya bir ara da ben koyarım. Randevuları iptal kızım, görüşmeleri ertele, ben Hacivat’la dışarı çıkıyorum.

Gel şu barlara takılalım biraz. Hadi konuş be Hacivat; senin o sarı sulu çocuk kakası rengindeki yüzünü görmek için ertelemedim milyarlık projenin ön görüşmesini. İpini çekmişin işin gücün, dostumla seninle şaka yapmayı ben de özlemişim. Hadi gel muaşakalaşalım.

HACİVAT: Ne diyorsun? Yine eskisi gibi mi?

KARAGÖZ: Hiçbir şey eskisi gibi değil, benim arsız yüzsüzüm. Zamanda değişmeyen ne var ki? Her şey değişiyor! Ne vartalar atlattık seninle beraber, ne badirelerden geçti dostluğumuz. Ama zaman denilen bu sel, nasıl da silip süpürüyor her şeyi. Her şey akıyor Hacivat! Zamana direnen hiçbir şey yok! Bu mürür-ü zaman, bu zaman aşımı, sanki zamanın bir hışmı. Dostlukların bile anlamı değişiyor Hacı cavcav. Onun çün, bırak bu yüksek seviyeden konuşmaları; söylemini değiştir! Gel, şurada birkaç kadeh atıştıralım vaziyeti yatıştıralım. Sonra iki de yavru kaldırdık mı burdan. Oh muhabbet keka!

HACİVAT: Karagöz’üm, bu ne biçim lakırdı! Sen sen misin söyle bana a benim tatlı canım?

KARAGÖZ: Niçin döne döne aynı yere takılırsın a benim seyrek sakallı patlıcanım. Biz bir zilli hayaldik, hayal-i sitarede çubuğumuz başkasının elinde bir görünür, bir kaybolurduk. Önce sen kayboldun; bir kayboldun pir kayboldun. Ara ki bulasın? Ama asıl ben… Ben bir kayboldum ki sorma gitsin. Sen sensin Hacı cav cav, sen sensin hâlâ; ama sor, ben ben miyim?

Peşinden günlerce ağladım. Senden hemen sonra Şeyh Küşterî, tekke ve zaviyeler kanununa muhalefeten içeri tıkıldı. Sen halk düşmanı ilan edildin ve deve derisinden tenin, muhayyileden sinin diyar-ı zulmete atıldı. Gerçi senin yokluğundan gayrı sıkıntım yoktu, şükür! Ama tasvirlerini yakıp küllerini hayalin derinliklerine gömdüklerinde, içime gömüldün sanki. Sonra, senden sonra, ne kimse sordu beni, ne de sabah rüzgarından başka kimse kapımı çaldı. Tanımamazlıktan geldiler beni, gördüklerinde yüzlerini çevirdiler. Kilidim pas tuttu Hacivat! “Yar bana bir eğlence meded!” diyenim olmadı. Karagöz Halk adamı diye bayrak açanlar, şehirlerinin kapısından bile sokmak istemediler beni. Yıllarca hamallık yaptım, odun kırdım, amelelik yaptım, efendileri olduğumu söyleyen efendilerime…. Sonra efendime söyliyeyim, bir de baktım ki atı alan Üsküdar’ı geçmiş, ben de Doğancılar’a çıktım. Ohoo, koca koca apartumanlar kaplamış ortalığı. Kendime dedim ki, “Yahu Karagöz, bu dünya iki kulplu bir kazan, bir kulpundan tut, sen de kazan” Direklerarasını mütahite verip ordan üç beş daire, sonra bir- ikisini satıp kendime ufak çaplı bir sermaye… Efendim devir hürriyet devri, tilkilik de tavukluk da hür. Ama hür bir tilki olmak, hür bir tavuk olmaktan her zaman daha evladır takdir edersin ki. Sonra mütahitin kıralı ben oldum, demirden çal, çimentodan çal; devlet ihaleleri falan filan derken politika… Büyük oynadım büyük vurdum. Ama yine de içimdeki ukde, eğlence sektörü idi. Ondan da nasibimi ve zevkimi aldım. Ve Hacım işte bu: Karagöz’ün önlenemez ikbali.

Sana gelince dostum, sen perdeden döküldün. Senden geri kalanları, kırpıp kırpıp entel yaptılar.

HACİVAT: Benim kırıntılarımdan dantel mi yaptılar?

KARAGÖZ: Ah dilini eşşek arısı sokasıca, şimdiki zamanın Karagözü, Hacivat Çelebi. Entel yahu entel. Bak şu keçi sakallı, at kuyruklu amcalara? İşte onlar senin nesebinden. Evet ben kendimin kötü bir kopyasıyım. Bunlar da senin kötü kopyaların. “Ne oldu bize” deyip sızlanmayı bırak, zamana uy! Zamana teslim et kendini; alsın seni de sürüklesin içinde. Bırak fikir cigaloluğunu, zihin zamparalığını. Zamparanın kendisi ol. Gel şu kulpun bir ucundan da sen tut. Benim salak Hacivatım, deveyi hamuduyla yut.

ENTELLERDEN BİRİ: Moruk, ne cinsler dadanmaya başladı buraya ya. Kalite decenere oluyo be abi. Takılcak başka bir yer bulak! Emmi maskeli balodan mı? Baba, bu bizim atamız Hacivat Çelebi değil mi yav… Hocam, gel masamıza şeref ver, onur konuğumuz ol. Oğlum babaya fındık, fıstık bir de içecek şeyler getir. Üstat, şu reaksiyoner ve alternatif giyim kuşama bak! Çok konkstürüktif ve spekülatfsin be ağbi!

HACİVAT: Karagözüm, iyi saatte olsunlar mı bastı perdeyi? Elemtere fiş, tu, tu, tuu! Ne diyo bunlar?

 

Hakan POYRAZ, Hacivat’ın Hüznü, Vadi Yay. Ankara, 2002, s.39-46
Hacivatın Hüznü, Türkiye Yazarlar Birliğinin her yıl verdiği “Yılın Yazar Fikir Adamı ve Sanatçıları Ödülleri”nden 2002 yılı “Deneme” dalında ödül almıştır..

MAKALELER SAYFASINA GERİ DÖN

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir